Matematik okuryazarlığı nedir?
Uluslararası değerlendirme programı olan Pisa çalışmalarına göre matematik okuryazarlığı; “Matematiğin önemini tanımlama ve anlama, sağlam temellere dayanan yargılara varma, yapıcı, ilgili bir vatandaş olarak kendi ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde matematikle ilgilenme ve matematik kullanma konularında bireyin kapasitesi” olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımdan da anlaşıldığı üzere matematik okuryazarlık seviyesi yüksek olan öğrenciler öğrendikleri matematiği günlük hayatta kullanabilecek seviyede olurlar. Kendi yaşamlarında
karşılarına çıkan problemlerle matematik arasında bağlantı kurabilirler. Öğrencilerde matematik okuryazarlık seviyesini görmek ve geliştirmek adına ülkeler uluslararası değerlendirme çalışmalarına katılırlar. Bunların başında da Pisa çalışmaları
gelir.
Pisa Çalışmaları Nedir?
Pisa projesi zorunlu eğitimini tamamlamış 15 yaşında olan bireylerin okulda öğrendiklerini günlük hayatta kullanabilme durumlarını ölçmektedir. Sürekli değişen toplum ve eğitim düzeninde öğrencilerin değişim ve gelişimlerini görebilmede Pisa çalışmaları önemli bir yer almaktadır.
İlk Pisa çalışması 2000 yılında 32 ülkenin katılımıyla gerçekleşmiştir ve 3 yıl arayla düzenlenmeye devam etmektedir. Ülkemiz ise bu çalışmalara ilk kez 2003 yılında katılmıştır.
Pisa çalışmaları çerçevesinde bakıldığında matematik okuryazarlığı sadece işlem yapabilmenin üzerindedir. Öğrencilerin analiz etme, yorumlama, bağlantı kurma gibi becerilerini de test etmeye yöneliktir. Öğrenci matematik bilgilerini günlük yaşama uyarlayabilme yeteneğine sahip olduğunda matematik okuryazarlığına sahip birisi
olabilecektir.
Pisa Çalışmalarında Matematik Alanında Ülkemizin Durumu


1.grafikte 2018 yılında Türkiye’nin; 50 ülkenin bulunduğu sıralamada 39. sırada kendine yer bulduğu görülmektedir. 2. grafikte ise yıllara bağlı olarak Türkiye’nin değişen bir grafiği olmakla birlikte OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development) ortalamasının altında kaldığı görülmektedir. Kısacası ülkemizin bu çalışmalarda pek başarılı olduğunu söyleyemiyoruz.
Pisa Çalışmalarında Neden Başarılı Değiliz?
Bunu bir örnek vererek açıklamak istiyorum.
Pisa’ da sorulan bir matematik sorusunda günlük hayatta görebileceğimiz bir çiftlik evinin fotoğrafı verilip “Burada piramit biçiminde çatısı olan bir çiftlik evinin fotoğrafını
görüyorsun.” cümlesi kullanılmıştır. Bu cümleyle aslında soyut olan kavramlar somut bir biçimde ifade edilmiştir. Fotoğrafın altında ise “Hemen sonrasında bir öğrencinin çiftlik evinin çatısına çıkıp çizdiği, belli ölçüleri olan geometrik şekli görüyorsun.” ifadesi yer alıyor.
Bu verilen ifadelerden sonra bir geometrik şekil veriliyor ve aşağıdaki şekilde görüldüğü üzere onunla ilgili bilgiler veriliyor.
Şekil verilip direkt onunla ilgili sorulara geçiş yapılmıyor. Şekille bütünlük sağlayacak açıklamalar da yapılarak öğrencinin günlük yaşamla matematik arasında bir bağ kurması
isteniyor. Bu açıklamalar ve şekiller sonrasında öğrenciye iki soru soruluyor; ilk soruda çatının alanının kaç metrekare olduğu ikincisinde ise karedeki EF uzunluğunun kaç metre
olduğunun bulunması isteniyor. Sorular çoktan seçmeli olmayıp, öğrencinin neler düşünüp yorum yaptığı, hangi yollardan ilerlemeye çalıştığı görülmek isteniyor.
Bu soruya paralel olarak Türkiye’ de bu konu hakkında verilen bir soruyu ise aşağıda görmekteyiz.
İki soruyu karşılaştırdığımızda konularının aynı oluğunu görüyoruz. Ancak soruyu sorma tarzı birbirlerinden çok farklı. Birinde günlük hayat ile ilişki kurulup soyut olarak istenen soru
somut hale getirilmiştir. Diğerinde ise tamamen ezbere dayalı, soyut bir matematiksel dil kullanılmaktadır. Sadece bu örnekten de anlaşıldığı üzere ülkemizdeki eğitim anlayışında
beklenen ile Pisa çalışmalarında beklenenler bir paralellik göstermemektedir.
Başarı İçin Neler Yapılmalı, Öğrenciler Nasıl Yetiştirilmeli?
Yapılan araştırılmalarda standart sorularda çok başarılı olmuş öğrencilerin bile bilgileri karşılaştırmada ya da günlük hayata uyarlamada başarısız olduğu görülmektedir. Bunun değişebilmesi için özellikle gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülkede yapılandırmacı eğitim anlayışı ön plana çıkmıştır. Bu anlayışa göre öğrenciler yeni bir bilgi öğrenirken önceden
öğrendiği bilgilerle bunları örtüştürerek aralarında bağlantı kurabilmeyi öğrenmelidir. Bunu bir başkası değil kendileri yapabilmelidir. Klasik eğitim anlayışındaki öğretmenin hazır bilgiyi öğrencilere verme, öğrencilerin de bu hazır bilgiyi ezberleme durumu; yorumlayamayan, eleştiremeyen, önceki bilgileriyle bağlantı kuramayan öğrencileri beraberinde getirmektedir. İşte yapılandırıcı öğretim yaklaşımıyla bunun önüne geçilmek hedeflenmelidir. Yani kısacası eğitimin odağından öğretmeni çıkarıp onun yerine odak noktasına öğrenci konulup aktif bir öğrenme sağlanmalıdır.