You are currently viewing KARDA YEŞEREN ÇİÇEK (İTİRAF)

KARDA YEŞEREN ÇİÇEK (İTİRAF)

Hayal kırıklığına uğramıştım.

Dahası güvenmek istediğim insanların sayısı gittikçe azalmaya başlamıştı.  Doğruların bu kadar yıkıma sebebiyet vereceği hakkında hiçbir ön görüm yoktu. Ne yapmalıyım onu bile bilmiyordum. Teori ve tahminlerin ürkütücülüğü ,  gerçekleştiği zaman hat safhaya ulaşmakla yetinmiyor koca bir çığ altında kalıp ölümü beklercesine çaresiz bırakıyordu insanı. Şu an da tam da ordaymışım gibi hissediyordum.

Dağ evinin en büyük faydası benim için dibi gördüğüm noktayı hissettirmesiydi. Burasının soğukluğu bana her defasında ölümü hatırlatıyordu. Tıpkı cesetlerin bulunduğu çelik çekmecelerin hissettirdiği gibi…  Cesetler hisseder mi peki soğuğu ? Çaresizliği… Yıkımı… Şiddet yüklü ruh depremlerini hisseder mi ? Bunu yakın zaman da tecrübe edeceğim hissi son 3 gündür zihnimi meşgul ediyordu. Bu kadar bunalımdan sonra bir hastalığın ya da spazmın beni bulma ihtimalinin gittikçe yükseldiğini düşünmeye başlamıştım.

İnsan, çaresizlikle, korku ve güvensizlik duygusuyla, hatta kendine bile güvenini kaybettiği noktayla, en doğru tabirle artık kaybedeceği bir şeyi kalmadığında varını yoğunu ortaya koymaya ve tüm zayıflıklarını bir kenara bırakmaya odaklanır ya da pes edip yok oluşunu izler.

Bu zamana kadar 2. Seçeneği asla kabullenmedim.

Dibe vurmuş olsam da…

Pes etmek ya da benzeri bir seçenek gibi acizane olguları hayatıma dahil etmemek adına verdiğim bu savaşın yavaşça sonuna yaklaşıyordum sanırım.

Peki pes etmekten başka seçenek kalmadığında ne yaparsın … ?

Keman… sesi ürpertici şekilde beni etkisi altına alan  muazzam bir dünya. Kulaklarım da ince ince notalara vurulduğunu ister istemez duyuyordum. Huzurun kapısını aralayan bir el gibi.

Boş zamanlarımda kendimi o enstrümanın tatlı kollarına bırakır hayallere dalarım. Hayaller insanı motive etmeye, motive edilmek düşünmeye, düşünmekte yerini  faaliyete geçiren domino etkisine bırakır….

Peki pes etmek artık kaçınılmaz bir seçenek haline geldiğinde ne yaparsın.

Sorunun cevabı basitti… Ancak çoğu şey gibi, yapması ve sonuçlarına katlanması, söylemesi kadar kolay değildi.

Bir Deprem Başlatmak…

Artık kaçışın olmadığında depremi kendin başlatırsın…

O oda da yaşananlardan sonra yapmam gerekenin bundan başka bir şey olmayacağını düşünmem çok sürmemişti.

Öyle ki, bulunduğum durum tek bir depremle çözülecek gibi olmasa da başlattığım sadece bir artçı depremdi….

Asıl deprem ise soru işareti bloklarını yerine oturtacaktı, etkisi yıkım ile sonuçlansa da…

2 gün öncesine dönecek olursak Erva o oda da söylediğim son sözden ve baskımdan sonra Ethan’ a üzgün bir şekilde bakarak başını endişe ile eğip anlatmaya başlamıştı.

Çift doz… A DOZ,  Antidepresan Dozu. Sakinleştirici moleküllerin  eklenmesiyle dediğin gibi sadece rahatlatan ve dizginleyen aynı zaman da sinirleri kontrol altına alarak uyutan etkiye sahip. 2. Yani Z DOZ, Zona Dozu. Zona hastalığı deri hastalığı ile bilinen ve sinirlere etki eden bir virüs. Bu virüsün sinir sistemini yıpratan  alt bileşenleri kullanıldığında bünyeyi zorluyor. Antidepresandaki  sinir sistemine yerleşmiş hücreler Zona hücreleri ile birleşince katalizör görevi görüp tepkimeye girer. Kalp ve Beyinde ki sinir hücreleri başta olmak üzere küçük çaplı yanma yada infilak silsilesi oluşur. İlk 40 dk da etkisi gözlenmez ancak bu süre sonrasında yaşam faaliyetleri zorlanmaya başlar. Geriye kalan 5 dakika da ise bağlantılı sinir uçları yanmaya başlar ve krize sokar. Bir süre sonra çoklu organ iç kanaması yaşanır, sinir sistemi ve metabolizma hızla çöker. 45 dakika süre sonunda kişi geri döndürülemez. Kalıcı ve tamiri imkansız hasara neden olduğu için ölüm kaçınılmazdır. Özetle, ilk 40 dakika moleküllerin yerleşme süresi geriye kalan 5 dakika ise tahribat ve yıkım süresi. Müdahale ilk 40 dakikaya kadar gerçekleştirilmezse geri dönüşü yok Erem vakit kaybediyoruz.

Erem duruşunu bozmadan sadece “Devam et” demişti Erva’ ya. Ethan ve ben Erva’yı dinledikçe korkularımızın düzeyi tarifi imkanız hale gelmeye başlamıştı.

Tek ilacı etki düzeyi yüksek bir Adrenalin enjeksiyonu. Sinir uçlarına yerleşen önceki hücreleri hızla harekete geçirerek düzenlerini bozar  ilk iki dozun bağlantı kurmasına engel olur. Böylece tepkimeye giremeyen hücreler kısa sürede işlevini kaybeder ve yapılan ilk 2 doz hücreler de zararsız bir şekilde ölür.

Erem’ in ilk söylediği şey “30 dakika” olmuştu.

Ben Erva’ ya dönüp nerde o ilaç diyerek nefretle çıkışmıştım. Erva’ da;

Odamda Kardelen. 2. çekmecemde. Erem’ in kurcaladığı çekmecenin bir altında. Erem’ e dönerek.

Anahtarı ver Erem diye aynı öfkeyle çıkışmıştım ona da. Vakit kaybetmek istemiyordum ve geçen her dakika ömrümden ömür gidiyordu. Ancak Erem şu sözlerle karşılamıştı beni.

Kardelen… Henüz beklediğim cevapları alamadım. Bu yüzden koltuğuna oturur musun ?

Ama, dememe rağmen benden koltuğa oturmamı istemişti daha ciddi bir şekilde. Bana başka söz hakkı tanımamıştı. İstemediğim noktaya doğru gidiyordu bu konuşma…

Erva, gözleri yaşlı bir şekilde  Erem’ in gözlerine bakarak ilk fırtınayı koparacak sözleri sarf etmişti bile.

Ethan… Senin öz abin değil Erem…

Erem’ in bakışları işte o zaman donuklaşmaya başlamıştı.

Ethan ise gözleri yaşlı ve yumruğunu sıkmış bir şekilde pencereye çevirmişti başını Erva’ nın bu sözünden sonra. Bir süre sessizlik hakim olmuştu odaya.

Erem’ in gözleri dolmaya başlamıştı. Nitekim bu tepkisi o kadar doğaldı ki bunca zaman abisi olarak bildiği kişi abisi değildi. Şaşırmalı mıydım yoksa beklenecek bir şey miydi artık bilmiyordum. Erem yaşlı gözlerle Erva’ ya bakarak.

“ Devam et, neden Ethan ve sen… daha doğrusu Sen ve senin direktiflerinle Ethan bizi ayırmaya çalıştınız NEDEN…” diye bağırmıştı.

Erva gözleri yaşlı öfkeli ve önceki halinden eser kalmamış bir şekilde  kendini kaybetmişçesine bağırarak:

Bunu hala sorabiliyor musun AHMAK!!!!

2 kez o aşık olduğun kız için ölümden döndün. Defalarca ameliyata alındın. Günlerce Ethan ve ben başından ayrılmadık. Bildiğim tanıdığım ne kadar beyin cerrahı varsa yardım istedim senin için. Geceler boyu uykusuz kaldım. Çaresiz kaldım. Göz yaşı döktüm. Acı çektim. Ablan olarak bunları başına saran kişiden her seferinde başına bela açan kişiden, her seferinde senin karşıma kanlar içinde gelmene neden olan kişiden seni korumak için uzak tutma isteğim mi yanlış seni ruhsuz anlayışsız bencil ahmak!!!!

Diyerek Erva oturduğu sandalyeden kalkmıştı. Erem’ in yanına hışımla gitti ve yakasından ayağa kaldırarak bağırmaya devam etti.

Benim sadece bir tane kardeşim var ve oda sensin anladın mı!!! Bu hayatta geriye kalan  değer verdiğim, dizi kanasa kıyamadığım, kanımdan, canımdan olan tek kişi sen kaldın ve öylece olanları izleyeceğimi, sırf sen aşık oldun diye körü körüne  ölüme bile gideceğine göz yumacağımı mı sandın kendini bilmiş aptal !!!!. Kendi canının değerini hiçe sayan sen değer bilmekten ne anlarsın ki  tahtası eksik ruh hastası!!!!

Sözünün ardından Erva’ kendini tutamayıp gözümüzün önünde Erem’ e ciddi bir şekilde tokat atmıştı. Öyle sert vurmuştu ki tüm oda yankılanmıştı o sesten. Ben ve Ethan hem dinlediklerimizden hem de olanların şokuyla öylece kalakalmıştık. Erem ise tokatın şiddeti ile yüzü sağa dönük vaziyette kalmıştı.  Erva, sinir patlaması ve duygusallığın verdiği  kontrolsüzlüğün sonunda elden ayaktan kesilmiş dizlerinin üzerine çökerek ağlamaya başlamıştı.

Zaman benim için yavaşlamıştı sanki. Erva’ nın benim için söylediklerinden çok dediklerinin doğruluğu ve haklılığı beni yerle bir etmişti. Ne yazık ki haklıydı da. Yanında olduğum süre zarfında gerçekten de başı beladan ayrılmıyordu. (Bu kadar çok ileriye gitmemeliydim…Hepsi Benim Suçum…)

Orda anlamıştım ki o oda da olmaması gereken tek kişi bendim. Hatta onun hayatında bile olmamam gerekiyordu. Erva’ nın dediği gibi… Erem den tamamen uzaklaşmalıydım…

Dizlerinin üzerinde göz yaşı döken Erva biraz olsun sakinleşmiş ve titreyen sesiyle konuşmasına olduğu yerde şöyle devam etmişti.

Ethan senin üvey abin. Ebeveynlerimiz tarafından evlatlık alınan bir çocuktu sadece. Duygusal olarak ona bağlanamasalar da eğitimi okulu ve sana doğru düzgün ağabeylik etsin diye yetiştirildi. Ethan’ ın ailesi trafik kazasında ölünce akrabaları ona sahip çıkmak yerine yetimhaneye bırakmış. Anne ve Babamızda tanıdıklarının yakını diye onu evlatlık edinmişler. Bana söylenen bu. O günden sonra da dediğim gibi yetiştirildi. Bende aile zoruyla şehir dışında eğitim görüyordum. Doktor olmamı onlar istedi…. Her neyse aradan bayağı bir süre geçtikten sonra haberin geldi bana. Ethan söyledi. Bankta görüştüğün bir kız olmuş ve ondan sonra deli gibi sağa sola koşuşturmuşsun ve trafik kazası geçirmişsin. Apar topar şehir dışından gelip bulunduğun hastaneye vardım ve ameliyat adına elimden gelen her şeyi yaptım. Daha sonrasından Ethan’ a Erem’ in bu hale gelmesinin nedeni ne olursa olsun ondan uzak tutmasını istedim. İşte o zaman Kardelenden bahsetti. Ondan ne kadar çok hoşlandığından bahsetti. Erem’ i Kardelenden uzak tutmak istemediğini o kızla konuştuktan sonra ilk defa bu kadar mutlu olduğunu söyledi. Ethan sana değer veriyordu. Ancak Ethan dediğimi yapmazsa onun gerçek ağabeyin olmadığını  sana söylemekle tehdit ettim. Elinden bir şey gelmeyeceğini anlayınca mecbur dediklerimi yapmak zorunda kaldı. Üvey abisi olduğunu bilseydin bu denli değer vermeyeceğini düşündüğü için dediklerimin dışına çıkmayı göze alamadı ancak son yaşadıklarımız da dediklerimin dışına çıktığını gördüm. Sebebini bende bilmiyorum. Ethan ile bir kez daha konuştum Erem’ in iyiliği için diye. Bir sonraki konuşmam da 2. Kez yaşadığın kazadan sonra oldu. Yine müdahale etmem gerekti. Sen uyanmadan 1 saat önce ayrıldım o hastaneden ve sen yine o Dağ evine gitmişsin ve yine Ethan haber verdi bana. Son kez orada uyardım konuşarak ama Ethan’ a anlaması için konuşmaktan fazlasının gerektiği kanaatine vardım.  Duygusal birisiydi kendisi. Senin mutluluğun , daha doğrusu sevdan için ölmene bile göz yumacağını gördüm. Daha sonra nasıl olduysa senin tarafından hastanelik edilmiş. Bu hastanedeki tanıdığım doktorlardan haberini alır almaz hemen geldim ve özel olarak ayırttım bu odayı. Ethan’ ın bakımını, özellikle kimliğimi gizleyerek kendime aldım. Sen beni zaten tanımıyordun ama Ethan biliyordu Başhekim olduğumu. Aynı şekilde benim kimliğimi açıklarsa da tehdit ettim üvey olduğu hakkındaki gerçekleri söyleyeceğimi.

Enjeksiyonlara gelince… Bu ve buna benzer bir sürü ilaç var birlikte reaksiyona girerek ölümcül etki yapabilecek. Herhangi bir ilaç ile virüsü birleştirerek yada doz olarak sırasıyla kullanılarak belki de sonucu yine ölüm yada geri dönülemez bir etkiye sahip olabilir. Bu iki doz benim araştırmalarıma ait etkileri teyitli numuneler di . Virüs üzerindeki etkileri incelemek için getirttim. Ancak Zona Dozu tek başına uyutulmuş hücrelere sahip olduğu için sadece acı çektiriyordu. Ancak ilk doz ile tepkimeye girerse ölümcül etkiye sahip tabi ki  yüksek doz adrenalin vaktinde kullanılana kadar. Bunun haricinde iki dozunda tek başlarına ölümcül bir etki, ciddi bir reaksiyon yada tepkimeye neden olamaz. İntikam ve başarısızlığı için de kontrollü olarak sadece ona acı çektirmek istedim. Ancak tepkimeye neden olacak hiçbir 2. doz kullanmadım. Ben katil değilim. Diğer yandan bunu senin bu şekilde tespit edeceğini düşünmedim bile. B12 nin renginden tespit edebileceğin aklıma dahi gelmedi Erem.

Özür dilerim. Yaptığım her şey için…

İşte bu ilk depremdi hepimiz için. Ablamın tahmin edilebilir sebepleri ve sadece ihtimali aklımdan geçen Ethan’ nın üvey olması ilk yıkıcı etkisini hepimizi, en çokta beni sarsmıştı. Ancak yıkımımı başlatan ilk depremin sorumlusu ve sebebini ona henüz sormamıştım…

Erem başını öne çevirdikten sonra ablasının ağlamaya devam ettiğini gördü. Onu yerden iki omzundan destek olarak kalkmasına yardımcı oldu ve birbirlerine bir süre baktıktan sonra yılların verdiği özlem duygusuyla birbirlerine sarılmışlardı. Erva göz yaşlarını tutamayıp tekrar ağlamaya başlamıştı. Erem ise başını ovuşturmaktan başka bir şey yapmamıştı. Ancak kendisi sadece hüzünlü bir şekilde Erva’ nın kulağına yaklaşarak hepimizin duyacağı şekilde şunları söylemişti.

“Bana gerçekten değer verdin mi Abla ?… Bana bir şey olacak diye gerçekten var olduğuna artık emin olamadığım duygularının gerçek yansıması mıydı bu yaptıkların ? Lütfen beni aydınlat çünkü biricik kardeşini bu denli önemseyen bir abla yıllarca varlığını gizleyerek onu GÜVENMEDİĞİ birisinin kontrolüne bırakacak kadar acımasız olması gerçeği şu an ki yaptıklarıyla çelişki içerisinde. Onca zaman varlığından bile bir haber olduğum bir kadın bana şimdi gelip ben senin ablanım demesi, yıllarca Annesiz Babasız yetişen gerçek aile hissini doğru düzgün yaşayamamış, en iyi dostlarının yalnızlığın ve abisi bildiği kişi olduğuna kanaat getirmiş birisine ben senin Annenim ya da Babanım demekten ne farkı var söyler misin Erva…? Bu zamana kadar benim için ne idin ki şimdi sana ablam olarak değer biçeyim… O üvey dediğin kişi bile en azından üvey olsa da, ağabeylik kavramını soğukta olsa hissettirirken bana sen ne yaptın söyle. “

Ethan da bende Erem’ in ablasına karşı duygusal olarak saldırışını göz yaşlarıyla izlemekten başka bir şey yapamıyorduk. Erem’ in ağzından dökülen sözler karşısında Erva tüm gardını indirmiş ve bu acımasız söz kurşunlarını tek tek kalbine silinmeyecek bir yara olarak alıyordu.

“Ethan bu gerçeği benden gizledi senin tehditlerin ile onunda bu konuda suçu var ancak en azından yanımdaydı ERVA!!! Senin göze alamadığın şeyi kan bağı olmamasına rağmen o bu kadar yapmış olması bile benim için öz ağabeylik ti. Peki sen ne yaptın ? Acımasızlığının sınırının olmadığını da şimdi bana gelip senin ablanım diyerek mi tescilliyorsun. Daha önce neredeydin ? Küçük iken onca oyunları oynarken neredeydin. Gelip bana bunları söyleyen kişi mi beni bencillik ile suçluyor ? Ne yaşatıp ne hissettire bileceğin konusunda en ufak bir empati gerçekleştirdin mi bir kez olsun. Sebebi ne olursa olsun dünyanın en kötü şeyini bile yapmış olsan senden nefret edeceğimi dahi bilsen, EREM BEN SENİN ABLANIM demek bu kadar mı zordu!!!!???”

Erem göz yaşlarını tutamamış ardı ardına ablasını yaralamaya devam ediyordu. Böyle bir şey ile ben karşılaşmış olsam akıl sağlığımı yitirmememin imkanı yoktu sanırım. Peki neden Erva böyle bir şey yapmıştı. Neden onca acı sözler karşısında Erem’ i susturup bundan  dolayı demiyordu. Belki de bu sözleri sonuna kadar hak ettiğini düşündüğü içindi. Bizde sadece yıkıma uğrayışını izlemekle yetiniyorduk acı bir şekilde.

Erem bir süre sessiz kaldıktan sonra ablasının ellerini tutup şu sözlerle karşı karşıya bırakıyordu Erva’ yı. Bu sözlerin etkisiyle de Erva artık her şeyinin elinden yavaşça kayıp gittiğini sadece gözleriyle bile anlatabiliyordu.

“Erva… Ethan belki de benim üvey ağabeyim… Ancak benim gözümde senden daha öz artık… Senden nefret dahi etmiyorum. Gözümde sadece tiksindiricisin Erva. Bu sözlerin sebebi beni Kardelenden uzak tutmak istediğin için değil. Ethan’ a karşı beslediğin intikam duygusu ve yaptıkların da değil….

Yapmadıkların için…. Yapmaktan korktukların için…

Beni Ablasız bıraktığın için…

Bunca zaman bir ablam olduğunu bilmiyordum. Bundan sonra da olmadığını düşünmek bende pek acıya neden olmayacaktır. Soracağım ve söyleyeceklerim bu kadar…”

Son sorusuna  cevap beklemediğini anahtarı cebinden çıkartarak ellerini tuttuğu ablasına teslim etmesi ile açıkça belirtmişti artık Erem. Erva ise elindeki anahtara bir yandan bakıyor diğer yandan da o anahtarın göz yaşları ile  ıslandığını seyrediyordu. Bir süre sonra başını kaldırıp Erem’ e baktığında Erem başını çevirmiş ve sadece Ethan’ a bakıyordu. Erva’ yı artık umursamıyordu. Bunun bilincinde olan Erva ise cebinden bir kağıt çıkararak  Erem’ in eline tutuşturmuş ve hiçbir şey diyemeden  elinden kayıp gitmiş duygularla kapıya yönelmişti. Erem’ in kağıt için söylediği şey ise “en yakın çöp kutusuna bırakacağım.” idi. Erva birkaç saniye bekledikten sonra kilidi açmış ve  tekrar yürümeye devam ederek odadan ayrılmıştı. Erem oturduğu koltuğa tekrar oturarak yardımcı doktora seslenmişti ve  Ethan için  çıkış işlemleri adına gerekli sürecin başlatılması gerektiğini iletmişti. Bir süre sonra Erva elinde bir şırınga ile tekrar odaya dönmüştü. Artık konuşmuyordu. Sadece hüzünle işini yapıyordu. Her adımından her hareketinden yıkıldığı okunabiliyordu. Erem’ in yanına geldi ve sıyrılmış olan koluna iğneyi hassas bir şekilde yapmıştı. Ablası Erem’ in gözlerinin içine baksa da o tamamen Ablasını görmezden geliyor yere bakıyordu. Tıpkı yabancı insanlar gibi bir hissiyatla Erva “geçmiş olsun” diyebilmişti sadece. Erem de teşekkür ederek Ethan’ ın hazırlanmasına yardımcı olmak için yatağın yanına gitmişti.

İşte şiddetli depremin etkisi buydu. Duygusal yıkım… Belki de onarılamayacak derecede hasara neden olmuştu ablamın yaptıkları ancak gerçeklerle yüzleşmenin bedeli demek ki bu kadar ağırdı. Yıkım onları yıktığı kadar benimde temellerimi alt üst etmişti.

Dağ evi gerçekten soğuktu. Ateş yakmalı mıydım yoksa… Gördüğüm kadarıyla odunlar hala duruyor orada. Ancak yakacağım ateş bedenimi ısıtacak olsa da içimdeki soğuk fırtınaya ufacık bir fayda sağlayacak mıydı ? Bedenim sadece bir cesetti. Hasta olsa da yara alsa da iyileşecekti. Ama içimdeki bu yara bu soğuk nasıl dinecekti. İyileşecek miydi ruhum artık bilmiyordum…. İçime akıttığım gözyaşlarımın şiddeti kalbimi seller altında bırakıp boğmayacak mıydı peki…

Beni bu düşüncelere iten şey az çok tahmin edebildiğim bu ilk deprem için değildi aslında . Planlarıma dahil etmediğim bir noktadan başka bir depremin başlamasıydı. Bir sürpriz saldırı gibiydi… ve tamamen hazırlıksızdım . Tüm olasılıkları düşündüğümü farz ederken gerçekten de tüm olasılıkları tahmin edemediğimi sert bir yumruk gibi kalbimin tam ortasına yiyince anladım. Bu depremin başlamasını tetikleyen şey ise cevabını merak ettiğim tek bir sorunun kalması ve onun peşime düşmem ile başlamıştı. İlkinin artçı derecede gözümde küçüldüğü ve asıl yıkımın ikinci depremin neden olduğunu şahit olacaktım. Bu seferki asıl depremin şaheseri ise… Sevdiğim kadın Kardelen olacaktı…

1 gün sonra Erem, Ethan ve ben Ethanın evine gelmiştik. Kahvaltı sofrasını Erem ile hazırladıktan sonra 3 ümüz kahvaltımızı yapmıştık. Herhangi bir konuşma geçmemişti birbirimiz arasında. Kahvaltıdan sonra Ethan dinlenmek için odasına çekilmişti. Masayı toplamama yardım ettikten sonra Erem ile birlikte sadece mutfakta oturuyorduk. Erem derin düşüncelerdeydi yine. Dün Erva hazırlanıp gideceğini bize söyleyerek oda dan ayrılmıştı. Bizde şimdi bu evdeydik. Mutfaktan  dışarıdaki insanların ve yoldan geçen araba seslerinin eşliğinde ikimizde oturuyorduk. Ethan ise yatmıştı. Erem yüzünden çökmüş olduğu belli oluyordu. Yavaştan yağmur da yağmaya başlamıştı. Çok kısa sürede sağanağa bile dönüşmüştü. Erem hiçbir şey demeden çatıya çıkan merdivenlere doğru yönelmişti ve yürümeye başladı oturduğu sandalyeden kalkarak.

Ne düşünüyordu, ne yapacaktı en ufak fikrim bile yoktu artık. Aradan çok geçmeden bende kalkıp onun yanına gidiyordum ancak bir tanede havlu almıştım yanıma. Islanacaktı ve üşütmesini istemiyordum.  Çatıya çıktığımda Erem öylece gökyüzüne bakıyordu yağmur altında. Hayallerinin ya da umutlarının düşüşü gibi yağmur damlalarının düşüşünü izliyordu sanki. Yanına gittim ve havluyu ikimizin de üstüne atarak hadi içeri geçelim Erem dedim. Bana bakarak o buruk gülümsemesiyle karşılaştım. Bende tebessüm etmekten kendimi alıkoyamamıştım. Bir süre daha gökyüzünü izledikten sonra şöyle dedi.

“Kardelen… Yukarı bak. Gökyüzünden dökülen damlalara. O kadar yüksekten yere çarpıp dağılan tanelere. Tıpkı kendim ve hislerim gibi. Güven konusunda sıkıntı yaşarken en yakınlarım tarafından karşılaştığım şeylerden sonra aynı dağılmalar bende de gerçekleşiyor. Bunu durdurabilmek o anlığına imkansız geliyor bana ve boşluğa düşüyorum. Ne kadar güvenmek istersem insanlara o kadar çok yara alıyorum…”

Anlamıştım… Sonun başlangıcı adına Erem son fitili ateşlemişti. Beni köşeye sıkıştıracak soruların bir ön gösterimi niteliğindeydi.

“  Kardelen, hala çözülmesini bekleyen birkaç soru işaretlerim var ve nasıl çözeceğime dair doğru düzgün fikrim bile yok. Ailemi doğru düzgün tanıyamadım, çocuktum. Yüzlerini artık hatırlayamıyorum bile. Neden Erva varken Ethan’ ı evlatlık aldılar ve yetiştirdiler. Neden Erva kendini gizleme ihtiyacı hissederek bana ve bize  bunları yaşattı. Ethan gerçekte kim. Akrabalarının yaptığı ve ailemin onu evlatlık alması… örtüşmeyen şeyler var. Ama yaşadığım müddetçe bulacağım. Kim olduğunu. Erva’ nın sebeplerini.  Bu konular bir yana Kardelen bana anlatır mısın neden ailen tarafından terk edildin. Böyle acımasız bir şekilde hem de dağ evimin yakınlarında terk edildin. Söylediğin her bir kelimesinin doğruluğunu sorgulamak dahi istemiyorum sorgulamayacağım da. Bana her şeyini anlat lütfen olur mu ?”

Erem benim koluma girerek yine çatıda olan ve üstü kapalı masanın olduğu yere oturtmuştu. Ve karşıma geçerek yüzüme o aşık olduğum ve ilk kez hissettiğim muhteşem duygulara beni yine  sevk ettirecek şekilde bakıyordu…

Başından itibaren hayat öykümü daha detaylıca anlatmaya başladım Erem’ e. Annemi o yangında  kaybettiğimiz üzücü kazanın öncesinden bu yana her şeyi anlatmıştım…

Ama sadece…

“Kardelen gerçekten tarifi imkansız şeyler yaşadığını daha seni ilk gördüğümde yüzünden okuyabiliyordum. O bank ta o dağ evinde net bir şekilde hatırlayabiliyorum seni. Ancak baban ve ağabeyinden hiç bahsetmedin…”

Haklıydı. Gerçekten de sormuştu o soruyu . Nitekim sadece abim ve babama değinmemiştim…

“Kardelen sana bir sürprizim var ama önce sen cevapla sonrasında sürprizimden bahsedeceğim. “

Ne sürpriziydi bu…?

Evet Erem onlardan bahsetmedim. Çünkü bana yaptıklarından sonra onların adını dahi aklıma getirmek istemiyorum. Lütfen bana tekrar onların adını söyleterek üzülmeme neden olma olur mu ? diyebilmiştim sadece. Erem’ de,

“ Haklısın bunca şey yaşattıklarından sonra tekrar aynı şeyleri gözünde canlandıracak şeyleri sana düşündürtmek istemiyorum. Ayrıca soy ismini ve yaşını bilmiyorum Kardelen. Bunca zaman yaşadıklarım arasında yaptığım bu saygısızlığımı affettirmek istiyorum. Bana Soy adını söyler misin ?”

Diyerek gülümsemişti ve gülümsetmişti. Ardından cevap vermeme fırsat bırakmadan kendi adını ve soy adını söylemişti bana.

“ Ben Erem… Erem KARAN … 30 yaşındayım ve karşımdaki meleğe aşığım.”

Tebessüm etmiştim. Benimde soy adım dememe yine fırsat bırakmadan bana;

“Dur söyleme. Bunu kimliğinden bakarak görmek istiyorum” demişti.

Onun bu gülüşü yaşadıklarını bir nebze olsun hafiflediğinin işaretçisi olduğunu düşünerek bende mutlu olmuştum. Kimliğimi mini cebimden çıkartarak Erem’ e uzattım.

Kimliğime ilk baktığında Erem tarif edemeyeceğim bir hale bürünmüştü. Dakikalarca kimliğime aynı şekilde bakarak yüzündeki mutluluğun yerini, anlam veremediğim şaşkınlığa dönüştüğünü izliyordum sadece. Araya girip “ aramızda sadece 2 yaş var bu kadar şaşırmanın sebebi bu mu acaba Erem senden 2 yaş büyük olmam bir problem çıkarmayacaktır.” demiştim.

Ancak söylediğimi  duyamayacak kadar korkutucu derece de şaşkınlığı artıyordu. Bir anda soy ismimi söyledi.

“Mehir… Kardelen MEHİR soy adın bu mu ?” dedi.  Bende, “ evet soy adım Mehir neden bu kadar şaşırdın Erem” dediğimde kimliğimi masanın üstüne bırakarak  şu sözleri yöneltmişti bana.”

“ Kardelen sana yalnızca 2 soru soracağım ve lütfen bana doğru cevabı olur mu ? Yalan yada kandırmaca sözlerini senden duymayacağımı her şeyden çok eminim sadece cevap ver bana lütfen ”

“Seni o dağ evimizin oradaki uçurumdan aşağıya iten kişi kimdi… ? “

Şu sözler aklımdan geçmeden edemiyordum. “ Erem lütfen bunu yaşamanı istemiyorum…”. Merakla gözlerime bakıyordu ve “Abim” diyebildim.

“ Peki abinin adı ne Kardelen ? ” sorusunu yönelttiğinde bu filmin burada kopacağını artık anlamıştım ne yazık ki. Elimden hiç bir şey  gelmiyordu ve söylemekten başka çarem yoktu. Gözleri yaşlı bir şekilde gözlerime odaklanmıştı. Benim en büyük fırtınam işte şimdiydi. Son kez ismini söylememek için  “ Erem bu acı tecrübeyi tekrar mı yaşatacaksın bana, bunu üstelemeyeceğini söylemiştin bana” dediğimde

“Kardelen gözünde ufacık değerim var ise bana onun adını söyle” demişti gözyaşı ile hıçkırmaya başlayarak.”

Söylemekten başka çarem kalmamıştı ve duyacağı şekilde onun ismini Erem’ e söylemiştim…

(Seni çok arzuladığın o soğuk ile baş başa bırakıyorum…)

Öz be öz kendi abim ve babam beni burada ölüme terk ediyordu.

Artık pek bir şey hissetmiyordum. Bana ne yapacakları da o sözden itibaren önemini yitirmişti. Abim arabadan beni indirdikten sonra beni uçurumun kenarına getirmişti.

 Aşağıda dallar, dikenler ve ağaçlar vardı. Buradan düştükten sonra kimsenin beni bulma ihtimali yoktu. Sona gelmiştim artık.

Ağabeyime yüzümü döndüğümde bana söylediği şey şuydu.

Özür dilerim Kardelen seni bulacağını biliyorum. Ölmene izin vermeyecektir. Babam beni tehdit etmeseydi bunu böyle gerçekleştirmezdim. Ama bu günü özellikle seçtim. Onun burada olduğunu bildiğim için. Seni kurtaracak…

Sözünden sonra omzumdan tutması ile abimin adını haykırmam bir olmuştu.

ETHAN LÜTFEN!!!!

Tek bir hareketle hiç çekinmeden beni aşağıya itmişti öz abim. Yuvarlanmaya başlamıştım hem o dondurucu kar fırtınasında hem de diken ve ağaçlar arasında…

Evet adı buydu. Ethan’ ın ta kendisi idi. Erem’ in üvey abisi benim ÖZ ABİM di.

Kardelene sürprizimi bilmeden bana abisinin ismini söylemişti. Ona sürprizim ise Ethan’ ın hastaneden özellikle rica ettiğim gerçek kimliği idi. Elime ilk aldığımda gördüğüm şey soy ismi “MEHİR” di. Ethan Mehir… Bu onun gerçek soy ismi idi. Kardelenin kimliğini, şans eseri istemem ile o bilmeden, bana yıkıcı ve beklemediğim o 2. ve en sert depremi yaşatmıştı. Ağabeyim olarak bildiğim kişi üvey olmasının haricinde bu kişi aslında Kardelenin öz abisi idi. O isimden sonra Ethan’ ın gerçek kimliğini Kardelen’ in kimliğinin yanına koymuştum. Kardelen bunu görünce korku ve şaşkınlıkla eli ile ağzını kapatmıştı. Gözleri dolmuş ağlamaklı olmuş ve hıçkırarak göz yaşı dökmeye başlamıştı. Onun göz yaşlarını elimle silerek,” Abini sürekli kontrol et… Döneceğim” demiştim. Kardelen buna izin vermeyecek şekilde elimi tutmuştu ancak ona sakin olmasını söylemiştim. Onu sakinleştirmek için başka yapabileceğim bir şey yoktu. Az da olsa rahatlattıktan sonra bir süre burada olmayacağım yarın seni arayacağım tamam mı ? Lütfen dediklerime harfiyen uy.

Kardelen hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı ve sadece başını onaylarcasına sallamıştı.

İşte bu depremi daha dün en derinlerde hissetmiştim. Şimdi de bu dağ evindeydim. Ethan’ ın ve Kardelenin durumu, Ablamın durumu derken cevaba ulaşacağım yerde ulaştığım cevap, kat be kat yeni sorularla gelmişti.

Artık gerçekten yorulmuştum. Düşünmeye mecalim kalmamıştı. Ne yapacağım ne edeceğim hiçbir fikrim yoktu gerçekten. Kısacası şuan burada kendi morgumda en dibe vurmuştum… harabeye dönmüş… ve gittikçe de en derine batıyordum.

Kardelen…

Neden…?

This Post Has One Comment

  1. Alihan

    Hikaye güzel ilerliyor açıkçası arkadaşımla beğenerek okuyoruz. Devamını bekliyoruz 🙂

Bir yanıt yazın