You are currently viewing KARDA YEŞEREN ÇİÇEK

KARDA YEŞEREN ÇİÇEK

(Bölüm 1)

İliklerime kadar soğuğu hissediyordum.

Bir yandan kendimi içinde bulunduğum durumu sorgularken bir yandan da kar fırtınasına karşı yürümeye devam ediyordum. Fırtına ile birlikte gelen o karın uğultusu soğuktan daha çok kanımı donduruyordu. Burda ne yaptığıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu açıkçası. Sadece “sözde” herkesten, her şeyden uzaklaşmak için geldiğim yerde kendimle baş başa kaldığımı fark edince öyle her şeyden de uzaklaşamadığımı fark ediyordum bir kez daha.

Ama yine de bir faydası dokunacaktır diye yanlızlığı seçerek bu ıssız yere attım kendimi. İnsanlardan, yalanlarından, menfaatlerinden, yapmacıklıklarından, yüzüne karşı gülüp arkadan iş çevirmelerinden, duygularla oynamalarından ve daha nicelerinden midem bulanmaya başlamıştı. Dünya da en nitelikli varlık olabilecekken aksine niteliksizlik ve aşağılık kavramlarına merak salmış toplum yapısını bir hayli sorguluyor ve aynı zamanda nefret ediyordum. İnsanlara karşı pek bir güvenim kalmamıştı. Kimin samimi kimin değil iş işten geçtikten sonra farkedilen bir zamandaydım. Onlardan olmaktansa yalnızlık benim için en az acı veren bir olguydu.

Buna benzer düşünceler zihnimi rahat bırakmıyorken fırtınaya karşı yürümeye devam ettim. Bir kaç adım sonra kar fırtınasının haricinde kulaklarıma farklı bir uğultu daha ilişmeye başladı. Bir araba sesi. Zihnimi kurcalayan ilk soru “Böyle bir yere benden başka birisi neden gelsin ? ” oldu. Ses yakınlaştıkça dikkatimi sesin geldiği yöne doğru veriyordum. Siyah bir araç Tipinin ardından belirmeye başlamıştı. Şaşkın bakışlarımla birlikte yanımdan hiç olmayacak hızla geçip gidiverdi. Anlam veremediğim soru akınlarına bir kaç yenisi daha eklendi ve o aracın arkasından bakakaldım sadece. Saniyeler sonra tekrar fırtınanın o uğultusuyla baş başaydım.

10-15 dakika daha yürümeye devam ettikten sonra o aracın uğultusunu yeniden duymaya başlamıştım.

Gittiği yönden geri geliyordu. Aynı hızla beni geçerek geldiği yöne doğru durmadan devam etti. İlk başta sorduğum o soruyu tekrarladım içimden neden buraya birileri gelsin diye. Merakta etmedim değil nereye gidip geri geldiğini. Bir kaç adım sonra durdum ve düşünmeye başladım.

Gittiği yoldan devam edebilirdi ama neden geri döndü ?

Kaldığım yerden çok uzaklaşmıştım ve neden geri döndüğünün merakıyla geldiğim yöne doğru geri döndüm. Tipi şiddetini artırmıştı ve biraz daha dışarda kalırsam eve dönme ihtimalim olmayacaktı. Hızlanmaya başladım. 20 dakikalık yürüyüşümden sonra evimi görmüştüm. Evime dönen yol ayrımına geldiğim de bir şey dikkatimi çekmişti. biraz daha ilerde araç lastiklerinin izi bitiyordu. Bu duruma anlam veremedim.

Neden ordan geri dönme ihtiyacı hissetti ? Orada ne oldu ?

Merakıma yenik düşmüştüm ve soğuğa aldırış etmeden izlerin bittiği yere kadar yürüdüm. Vardığım da tipi şiddetini daha da artırmıştı. Aklımda sadece, merakımı dindirip ateşini yaktığım sobanın kenarındaki yatağa uzanıp kitabımı okumak vardı. Bir göz gezdirdikten sonra net bir şey göremeyince kendi kendime ” Bu kadar da meraklı olmamalıyım belki de” deyip geriye doğru yöneldim. Başımı çevirecekken beyaz rengin haricinde başka bir renk gözüme çarptı aşağıdaki ağacın kenarında.

İlk başta çöpe benzettiğim yeşil şeye dikkatlice bakınca bedenime işleyen soğuk kavramı etkisini yitirmişti.

Sanki o uğultu anında yerini sessizliğe bırakmıştı.

Sanki hiçbir şey duymuyordum.

Nefes almayı bırakmıştım.

Ağaca zar zor tutunmuş bir el… Çoğu yeri kesik ve yırtık ince yeşil bir elbise… ve alev sarısı dalgalı saçları.

Şoka girmiştim ve hareket edemiyordum. Ne hissettiğimi nasıl hissettiğimi bilemeyecek kadar kendimi kaybetmiştim.

Kendime gelir gelmez oraya atılmam saniyelerimi almıştı. Ama o anın şokunu yaşadığım süre belki de saatlere bedeldi.

Yanına vardığım da zar zor ağacı tutmuş elini yakaladım ve kendime çektim. Elleri korkunç derece de soğuktu. Ne zamandan beri buradaydı kim bilir. İlk yaptığım beni soğuğa karşı koruyan o kalın kabanı bedenine sarmak oldu. Soğuğu artık hissetmiyordum onun ellerinin soğukluğunu hissedince…

İyice sardıktan sonra yüzüne baktım. Gözleri ve bilinci yarı açık halde öylece duruyordu. Üşüme veya titreme belirtisi yoktu. Şoka girmişti. Vücut ısısı ciddi anlamda düşmüş ve tepki vermiyordu. Hipotermiye dönüşme olasılığı bir hayli yüksekti.

Kucağıma almam ile indiğim yokuşu tek seferde tırmanmam bir olmuştu…

Sobanın yanında ki yatağa yatırıp sobayı körüklemeye başladım. Bir yandan telaş içerisinde odanın ısısını yükseltmeye çalışıp bir yandan da onu kontrol ediyordum. Yeterince körükledikten sonra kalp atışlarının dinlemek için başımı kalbinin üstüne koydum ve dinlemeye çalıştım. Çok zayıftı. Elimden sadece odanın ısısını yükseltmek geliyordu. Elleri hala soğuktu. Ellerini bir yandan avuç içime alıp nefesimle ısıtırken bir yandan da sobaya yaklaştırıyordum. Tedirginliğim dakikalar geçtikçe artıyordu. Korkmaya başlamıştım.

Yarım saat boyunca çabalarımla vücut ısısı normale doğru dönmeye başlamıştı. Kollarında ve yüzünde hafif çizikler ve yaralar vardı. Düşmenin etkisiyle oluşan yaralanmalardı. Yaralarını dikkatlice temizleyerek sardım. Bilinci kapalıydı. Gözleri de kapanmıştı biraz ısındıktan sonra. Ancak elleri hala buz gibiydi. Kalp atışını duyabiliyordum ama ellerindeki kan dolaşımını sürdürmek için dakikalarca oğuşturuyordum. 1 saat boyunca ellerini oğuşturmam yavaşça etkisini göstermeye başlamıştı.

Bir saat..iki saat…dört saat. Sadece uyuyordu. Herhangi bir olumsuzluk görünmüyordu ama sadece uyuyordu. Onca süre gözümü kırpmadan sabahlamıştım.

Bitkin düşmeye başlamıştım. Başımı elinin üstüne koyup bir kaç dakika gözlerimi dinlendirmek yeterli olacaktı. Eğer uykum derinleşirse ve bu arada uyanırsa da elini hareket ettirecek ve uyanacaktım.

Yaşadığım bu durumla alakalı sorular zihnimi meşgul etmeye başlayınca kendi sorularımı bir kenara bırakmak zorunda kaldım.

Bu kız nerden geldi ? Neden buraya getirildi ? Gerçekten ölüme mi terk edildi ? Ben orda olmasaydım bu durumun doğuracağı sonuçların hesabını kim verecekti ?

Arda arda zihnime hücum eden sorular ve büyüyen öfkemin ardından yorgunluğuma yenik düşmüştüm…

Gözlerimi açtığımda uyumadan önceki halimdeydim. Başımı kaldırmadan saatime baktım. 2 saat boyunca uyumuşum. Aynı halimle uyandığıma göre oda uyanmamıştı.

Gözlerim bir anlığına yüzüne gitti ve karşılaşmayı beklemediğim bir durum ile karşılaştım. Göz gözeydik…

Beni izliyordu… Hayattan soyutlanmıştım. Kontrolümü kaybetmiştim ve sadece bakakaldım gözlerine. Alev sarısı saçları ve yeşil gözleri… Tarifi imkansız duygular aynı aynda dolduruyordu ruhumu. Bu hisler ne böyle. Gözlerine dalıp gitmemek elimde değildi.

Başını pencereye çevirdi ve nerde olduğunu merak edercesine dışarıya baktı. Belkide yaşadığı acıları düşünüyordu. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Gözlerini tekrar bana çevirdi. Yine gözleri ile o uçsuz bucaksız vadilere sürüklemişti ruhumu. Duygılarımı kontrol edemez haldeyken beni kendime getirecek o soruyu sorması çok uzun sürmedi. Üstelik beklemediğim bir noktadan vurmuştu.

“Neden ağlıyordun.”

Şok olmuştum. Ağlamış mıydım ? En son ne zaman göz yaşı döktüğümü hatırlamıyorken uçsuz bucaksız denizlerinde beni rehin almış bu kız doğru mu söylüyordu? Cevaplarım ve sözlerim bu zamana kadar hep net ve duygusuzca olmuştu insanlara karşı. Hazır ve can alıcı cevaplar verirdim duygularımı katmadan sorulanlara.

Ama şimdi neden düğümlendim ?

Neden konuşamıyorum ?

Sorduğu soru ile birlikte acı gerçeği farketmem pek uzun sürmedi. Ses telleri yıpranmıştı. Yorgun ve bitkin bir sesi vardı. Fark edebiliyordum. İçimden (neler yaşadın sen) sorusunu sormam ile neler yaşadığını bilmeden öfkem tekrar uyanmaya ve gözlerim dolmaya başlamıştı.

Başımı elinin üzerinden kaldırdım. Elinde iz oluşmuş başımdan dolayı . Gözlerine baktım ve “Nasıl hissediyorsun, iyimisin ?” sorusunu yönelttim. Sadece başını sallamıştı. Elimle ateşini kontrol ettim, görünüşte bir sıkıntı yoktu. Ama o başını sallayışının nedeni sadece sağlığına dair bir cevaptı. Duyguları, hissettikleri ve yaşadıklarına dair o baş sallayışı tamamen yalandı.

“Neden beni uyandırmadın ?” sorusunu yönelttiğimde,

“Uyandırmak istemedim” cevabını aldım.

(Duygularıma karşı içten içe verdiğim savaşa, bu kız körükle gitmekten başka birşey yapmıyordu.)

“Başını elime koyduğunda uyandım, bir kaç dakika sonra da göz yaşı dökmeye başlamıştın. Duygularına engel olmak istemedim. Sonra da uykuya daldın” Duyguları olan birisini rahatsız etmek istemedim”

Yine cevap verememiştim…

(Hissettiğim duygulara açıkça müdahele ediyordu artık. Dudaklarından düşen her bir kelime bir daha silinmemek üzere ruhuma kazınıyordu istemsizce. Bunu kontrol edemiyordum.)

Soru yağmuruna tutulmak üzereydi ancak dinlenmesi gerekiyordu. Yaşadıklarının etkisi hala üzerindeydi. Ona vakit tanımalıydım.

“Açmısın” diye cevabını az çok tahmin ettiğim o soruyu sordum.

Başını sağa sola sallayarak hayır cevabını vermişti.

“Berbat bir yalancısın” dediğimde gözlerimin içine baktı tekrar.

“Değerli bir misafirimsin, cevabın ne olursa olsun yine de yiyeceksin.”

Benim ona cevap veremediğim gibi oda aynı şekilde karşılık vermişti bana.

Ona karşı soğuk ve duygusuz davranıyordum belki ama içimde olan bitenleri dizginleyebilmem için verdiğim savaş ürkütücü düzeydeydi.

Ben birşeyler hazırlarken yattığı yataktan kalkıp pencereye yönelmişti ve dışarıyı seyrediyordu. Sanki o fırtınayı arzularcasına onu getirdiğim yere doğru bakıyordu.

Bir süre daha orda durdu.

Yanına gittim ve “hadi yemek hazır” dedim.

Masaya kadar eşlik ettikten sonra oturmasına yardımcı oldum ve bende karşısına geçtim.

Yemiyordu… Bende onun yemeğe başlamasını bekliyordum. O yemiyorken, değil bir kaşık yemek, elim kaşığa dahi gitmiyordu. Gittikçe huzursuzlanmaya başlamıştım. Benimde yemediğimi farkedince başını kaldırmadan “sen neden yemiyorsun ?” diye sordu.

“Bizde adettendir, misafir başlamadan kaşığa dokunulmaz”

(Söylediğim tamamen yalandı). Adetleri, gelenekleri ve görenekleri önemseyen birisi asla olmadım. Sadece sen öyle dururken elim yemeğe gidebiliyor mu sanıyorsun.

Elini kaşığına doğru götürdü ve almaya çalıştı. Ancak kaşığı doğru düzgün tutamadı bile ve düşürdü.

Benim ahmaklığım… Elleri okadar soğuğa katlandıktan sonra güçten düşmüştü tabiki. Tekrar kaşığı almaya çalıştı ve yine düşürdü. 3. kez çabalamadı artık. Kalktım ve yanına gittim sandalyeye oturdum. Çenesinden hafifçe başını kaldırdım.

Ve bu zamana kadar hiç kullanmadığım o sözü söyledim.

“Özür dilerim…” “Düşüncesizliğimi affet, ben yardımcı olurum”

Neler yapıyorum böyle… Özür dilemek mi ?…

Tabağından bir kaşık alıp yaklaştırdım ağzına, sadece bana bakıyordu, sanki böyle birşey hiç yaşamamış gibi. Beni ister istemez tekrar dan etkisi altına alıyordu gözleriyle.

Buna karşı koyamıyordum. Tebessüm ettim duygularıma karşı koyamayınca. O anda gözleri dolmaya başladı. (Yapma bunu bana sakın) dedimi içinden. Yavaşça kaşığa yaklaştı ilk yudumunu aldı. Mutluluğumu dizginleyemiyordum.

(Ne oldu bana böyle, insanların hiçbirisine güvenmememe rağmen, onlarca insanla muhattap olup onlarca “güzel” kavramına sahip kız ile sohbetim olmasına rağmen hiçbir duygu hissetmeyen ben, neden bu kızda mührüm kırılmış gibi hissediyorum. Neden duygularımı kontrol edemiyorum. Neden her karşı koyuşta başarısız oluyorum.

Bunlar zihnimden geçerken birden sarıldı bana göz yaşlarıyla. Suskun bir şekilde ağlıyordu. İçin için ağlayış hıçkırıklarını duyuyordum. Tarifi imkansız duygularla mücadeleye itmişti bu durum beni. Ne yapacağımı bilmeden öylece kalakaldım. En sonunda kollarımı kapattım sarıldım ona.

“Hiç tanımadığın birini ordan kurtardın, üstünü örttün, evinde ağırladın, kendisine gelebilmesi için elinden geleni yaptın yetmedi, o hiç tanımadığın kişi için göz yaşı döktün. Şimdi de kendi ellerinle yemek veriyorsun. NEDEN???. Bunu haketmek için ne yaptım” diye bağırdı bana sarılırken.

(Bilmiyorum, inan bana bilmiyorum, seni ilk gördüğümden bu yana bende ortaya çıkardığın duygulara ben yabancıyım bilmiyorum. Tek bildiğim bu duyguları kontrol edemediğim) diye içimden geçirmekle yetinebildim sadece. Ağlıyordum… Sıkıca sarıldım sadece.

Bir süre sonra etkisi altında kaldığım o gözlere yeniden baktım ve zar zor sorabildim.

Adın ne senin ?

Gözlerini pencereye çevirdi ve bir süre bekledikten sonra cevap verdi.

KARDELEN…

This Post Has 3 Comments

  1. Alihan

    Çok güzeldii, elinize sağlık. Bir kitaptan alıntı falan mı acaba, merak ettim?

  2. Burda.Misafiriz

    Teşekkür ederim. Hayır tamamen kendi yazmış olduğum ve devamı gelecek bir hikaye.

  3. Alihan

    Bence gerçekten çok başarılı, devamını dört gözle bekliyorum.

Bir yanıt yazın