You are currently viewing Yalnızlık Hikâyesi

Yalnızlık Hikâyesi

Yalnızlığa Dair

Yalnızlık “yalın olmak” kökünden gelir. Edebî literatürde yalnızlık çok daha derunî bir anlamda kullanılmaktadır. Nice şairler bu konuda yazıp çizseler de yalnızlık bir ağrı veya sızı değildir. Yalnızlık kendinle baş başa kalabilmektir. Adım attığın her sokakta, baktığın gökteki her yıldızda, hattâ sıcak bir gülümsemenin ardında bile yalnızlığı bulabilirsin daima. Acı olan yalnızlıktan ziyade ona sebebiyet veren şeydir. Buruk vedalar, unutulmuş aşklar, kaybolmuş hayatların acısından geriye kalan tek şey yalnızlıktır. Yalın olmayı kabullenmek ise yapılması gerek mühim bir zorundalıktır. Zira kabullenmek iyileşmenin ilk adımıdır. Yalnızken dahi bununla barışık yaşamayan birisi kendisiyle barışık olmayandır. Çünkü kendisiyle baş başa kalmayı öğrenememiştir. Yalnız birinin hikâyesidir yazdıklarım.

Balkonundan caddeye bakarken düşündü; tozlanmış ev eşyalarından süzülen kirlere baktı. Kaç zaman olmuştu güneşin şehre selâm vereli? Artık zamanı da pek umursamıyordu. Eğer yetişecek bir şeyiniz yoksa zaman ne için vardı? Evdeki sessizliğe dayanamadığı için kalkıp televizyonunu açtı, anlamsız haberlerden gelen seslere odaklanmadı bile. Ellerini saçlarına götürüp karman çorman etti, başını kaldırıp renksiz duvarlarına baktı. Hayat siyah – beyaz, unutulmuş bir filmden ibaretti onun için. Ona hep “biraz dışarı çık, hava al” derlerdi. Peki, öyle olsun diyerek hışımla yerinden kalkıp kapıya yöneldi. Dışarıda bahar havası vardı. Ağaçların ve toprağın kokusu ona sadece acı veriyordu. Hâlbuki etrafındaki mutlu çiftler için bu hava bulunmaz bir nimetti. Her gün onlarca içtiği sigarasından bir tane yakıp öfkeli gözlerle etrafındaki mutlu insanları süzdü. Bendim yine beni bensiz bırakan diye düşündü. Zaten tek yapabildiği şey düşünmekti. Kafasının içindeyken yalnız değildi. Çünkü artık kendisine cevap verebiliyordu. Durmaksızın yürüdü bir kafeye girip sert kahvesini aldı. Ciğerleri artık daha fazla sigara içmemesi için ona yalvarırken durmadan yakmaya devam etti. Sonra aniden sırıttı. Yaşamı ve yalnızlığı ile ciğerleri ve sigara arasındaki benzer ilişkiyi düşündü. Bile göre öldürüyordu kendini. Kafasını kaldırınca çapraz masasındaki birinin ona gülümsediğini ve yaklaştığını gördü. Gerilmişti. Yaklaştı ve saçlarını savurarak çakmağını rica etti. O an onunla arkadaş olabilirdi. Ama olmadı. Cesaretsizliğinden veya özgüvensizliğinden değildi. Zaman içerisinde başkalarına kendi güvenini ve sevgisini veren lâkin sonunda bundan geriye sadece parçalanmış bir hayatı miras alan kimseler yalnızlığı bir silah veya duvar olarak görürlerdi. Bu düşünceyle kendini avuttu. “Tekrar aynısı olacaktı!” – “Güvenin ve sevgin paçavra edilecekti!” dedi kendi kendine. Böylece üzerine ve ruhuna binen yalnızlık krizini atlattı. Eve gidip uyudu. Gözlerini tekrar açtı ve aynaya baktı. Karşısında bembeyaz saçlı, kırışık yüzlü, donuk gözlü, ifadesiz birinin sıfatı vardı. Tekrar balkonuna çıktı, ıslak tütününü sarmaya başladı. Etrafında torunlarını seven dedelere ve ninelere baktı. Onları öfkeli gözlerle süzüp eski kahvehanesinin yolunu tuttu. Gün geldi kalbi artık atmaz, gözleri görmez, zihni düşünemez oldu. Gençliğinden ölümüne kadar yalnızlığıyla yapayanlış yaşadı. Zira yalnızlık bu değildi; yalnızlık herkesi kendinden uzaklaştırıp kapalı kapılar ardında bir başına yaşamak değildi. Kendisiyle bile baş başa kalamazdı, televizyonunun sesi olmayınca huzursuzlanırdı. Güzelliklere doyamadan, sevgiyi tadamadan bu diyardan göçüp gitti. Onu hatırlayan son insan da öldüğünde hiç yaşamamış birisi oldu…

İşte böyle. Yalnız ve yanlış nasıl birbirine karıştırılan kelimelerse, gerçekte de öyleydiler. Yalnız yaşamak ile yanlış yaşamak birbirine o kadar benzer ama bir o kadar da farklı şeylerdi. Yalnız yaşayan insan bundan dolayı mutsuz olmayıp kendisiyle geçinebilendir. Lâkin yanlış yaşayan birisi aksi, anlayışsız, fırsatları tepen ve sonunda aslında hiç yaşamamış olandır.

This Post Has 2 Comments

  1. Burda.Misafiriz

    Elinize ve yüreğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.

    İnsan olarak görmek istemediğimiz ancak bir okadar da kaçamadığımız gerçeklere değinmişsiniz. Şu söz aslında herşeyi özetledi.

    Bendim yine beni bensiz bırakan…

    1. onur

      Güzel yorumun için çok teşekkür ederim

Bir yanıt yazın