You are currently viewing Düşünce ve Özgürlük Üzerine

Düşünce ve Özgürlük Üzerine

Neden var olduğumuz yahut varlığımızın gerekliliği veya yok olmanın getireceği bilinmez kayıp gibi muğlak sorular insanın daima aklını kemiren ve bir şekilde daima yer eden soru ve sorunlardır. Dünden bugüne toplumlar belirli düzenler içerisinde hayatlarını süregelmişlerdir. Öyle ki, en düzensiz olarak addedilebilecek topluluk yaşamları bile düzensiz bir düzen gibi oksimoron yapıya sahiptirler. İlk insanın efendisi var mıydı? Elbet vardı, onun efendisi bastıramadığı ilkel duygularıydı. Peki ya bizlerin efendisi var mı? Birçoğu buna müspet bir cevap vermekten çekinecektir. Lâkin özgürlüğüne düşkün olan insan hiçbir zaman buna tam anlamıyla erişemedi.

            Özgürlük sokaklarda dolaşan bir kelime olmanın yanı sıra bizlere en büyük gücü veren orijin noktasıdır aynı zamanda. Zira eğer belirli bir toplumda haklar, onları yönetenler tarafından verilmişse buna “lütuf” denir. Unutmamak gerekir ki hak alınır, lütuf verilir. Kendi hakkı olduğunun sandığı birçok olgunun aslında lütuf olduğunu fark etmeyenler, o hak(!) elinden alınınca da gereken savaşı vermez. Bunun yanı sıra en tabiî haklarını savaşarak elde edenler onun değerini en iyi bilenlerdir.

            Toplumsal açıdan özgürlüğün kısıtlı olduğu da birçok kimselerce kabul edilmiştir. Fakat “özgür değiliz” düşüncesi bizleri eleme, kedere veya mahkûmiyete sürüklemeli midir? Bu soruya şöyle bir cevap vermek gerekir; her insanın zihni keşfedilmemiş bir evrendir. Dünyamızın koca evrende ne kadar küçük bir yer kapladığı gerçeğinin yanı sıra her insanın da zihni kendisi için bir evrendir. Özgürlüğün peşinde koşanlar önce akıllarını özgür kılmalıdırlar. Aklımızı özgür kılmanın yegâne adımı düşünmekten gelir. Durduramadığımız tek şey düşünmektir fakat rasyonel düşünmek özgürlük yolunda mihenk taşıdır. İnsan kendi bilincinde olup bunun hakkında düşünebilen nadir bir canlıdır. Peki ya neden o zaman ömürlerimiz aynada dahi kendimizi tanıyamazken geçiyor? Bunun öncül sebeplerinden birisi toplumun dayatmalarıdır. Fakat üzerinde durmak istediğim husus bizzat kendi elleriyle gözlerini kapatmak üzerine.

            Değiştiremeyeceklerin üzülme, değiştirebileceklerin hakkında düşün. Elindeki gücü kullanmamak sadece pişmanlığa sebebiyet verecektir. Şu an nefes alıyor ve düşünüyor olman bir şans eseri veya tesadüf. Hayata dair her olgu kendi temelinde tesadüfî bir şey barındırıyor. Gözlerini açmanın sebebi tesadüftü, peki neden geri kalanı senin ellerinde olmasın? Sana özgürlüğünü kimse vermedi, sen doğduktan sonra alındı. O zaman düşün, düşün ki kim olduğunu unutma. Her batan güneşin ardından geçen günün telafisi mümkün değilken, kendimizi idrak etmekten başka kurtuluşumuz yoktur.

Düşünmeden bulabilir miyiz kendimizi?

Neden varız, anlayabilir miyiz gelişimizi?

Aklının özgürlüğünün günü gelmedi mi?

Bir yanıt yazın