Bu ismi sanırım ilk kez Gülen Gözler filminde duymuştum. O zamanlar insan “gerçekte kim bu?” gibi soruları çok sormuyor sanırım. Yine de kime sorsak en azından duymuşluğu vardır. Benim de geçen gün youtube üzerinden dinlediğim bir tartışma programında tekrar karşıma çıktı. Laf arasında Vecihi Hürkuş ‘un kısaca hayat hikayesinden bahsetti. O an garip bir şekilde çok ilgimi çekti anlattıkları, çünkü bu kişinin çektiği sıkıntıları ve buna rağmen asla pes etmemesi dikkat çekiciydi. İşin garibi bu kişi gerçekten Türkiye tarihi için çok önemli biriydi. Ama neden daha önce okullarda veya kitaplarda karşıma çıkmadı diye düşündüm. Belki benim çok az kitap okuyor oluşumdandır bilemem ama başkalarının da bu çeşit bir durumda olduğuna eminim. Açıkçası internete girdiğimizde ve Vecihi Hürkuş kimdir diye arattığımızda kolaylıkla bulabiliyoruz ama bence bu kişi için bu yeterli değil. Demek istediğim bu kişi sonuna kadar(en azından her yıl) anılmayı ve bilinmeyi bence hak ediyor. Bu yüzden istedim ki benim de bu işte bir faydam olsun ve bu kişiyi çok daha fazla insana daha yakından tanıtabileyim.
Açıkçası doğum tarihi veya okulları gibi çok detaylara inmek istemiyorum, amacım kısa ve öz bir şekilde hayatındaki önemli kısımları sizlere göstermek. Ama yine de detaylı olarak hayatını incelemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Kendisi balkan harbine gönüllü olarak katılan biri, Balkan Harbi sonrasında Tayyare Makinist Mektebine girdi ve buradan mezun olunca I. Dünya Savaşı’nda Bağdat Cephesi’ne gönderildi. Ama bir uçak kazasında yaralandı ve İstanbul’a geri gönderildi. Uçağa olan sevdası burada mı oluştu bilemem ama iyileşir iyileşmez Yeşilköy’deki Tayyare Mektebine girdi ve çok kısa süre sonra burada ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Mezuniyetinden sonra da pilot diplomasını aldı. 1 sene sonra Kafkas cephesinde bir Rus uçağını düşürerek uçak düşüren ilk Türk tayyareci olarak tarihe geçti. Maalesef ki yine aynı senede kendi kullandığı uçak Ruslar tarafından düşürüldü. Uçağını ele geçirmesinler diye yaktı fakat kendisi esir düştü. Onu şuan ki Azerbaycan’daki Nargin Adasına(Böyük Zirə) esir olarak gönderdiler. Ama O bu durumdan da kurtulmayı başardı ve yüzerek o zamanlar savaşa katılmayan İran’da karaya çıktı. İran üzerinden tam 2 buçuk ay boyunca yürüyerek Musul’a ulaştı. Sonrasında ise tekrar İstanbul’a geldi.
İstanbul’a geldiğinde savaşın sonları idi. İstanbul işgal edilince esaretten dönen askerlerin arasında gizlice Harem’den kalkan bir gemiyle Mudanya’ya, oradan Bursa ve Eskişehir üzerinden Konya’ya giderek Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Kurtuluş Savaşı’nda sivil pilot olarak görev yaptı. Bence bu dönemdeki en önemli şey ise Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşlarını yapmasıydı. Ayrıca TBMM’den 3 defa takdirname alan tek kişi olarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazanması oldu.

Savaş sonrasında yeni tayyareciler yetiştirmeye başladı. Yine bu dönemlerde Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirildi ve bu hizmetin karşılığı olarak bu uçağa “Vecihi” adı verildi. İşte bu andan sonra 1919’dan beri uçak projeleri yapan Vecihi Hürkuş’un kafasında uçak inşa etmek düşüncesi yeniden canlandı. Yunanlılardan elde edilen ganimetleri kullanarak ilk uçağı olan Vecihi K VI’yı yaptı. Uçağı için uçuş müsaadesi istedi, uçabilirlik sertifikası için bir heyet kuruldu fakat heyettekilerden hiçbiri uçak uçuracak kapasitede değildi. En sonunda kurulan heyetten biri ona “Vecihi, biz sana bu lisansı veremeyiz, uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar” demesiyle 28 Ocak 1925‘de uçağı Vecihi K VI ile ilk uçuşunu yaptı. İşin absürt tarafı izin almadan uçtuğu gerekçesiyle ceza alması oldu. O da kara ve deniz okulundaki öğretmenliğinden istifa ederek Ankara’ya gitti.
1930’lu yıllara kadar daha birçok ilklere imza attı ama benim en çok dikkatimi çeken kısım ise burada başladı. 1930 yılında Kadıköy’de bir keresteci dükkanın da tam 3 ay da ilk Türk sivil uçağını(kendisinin de ikinci) inşa etti ve hemen ardından da bu uçakla ilk uçuşunu Kadıköy semalarında büyük bir kalabalığa karşı yaptı. Tekrardan uçağı için uçabilirlik sertifikası almak istedi ama yine “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabı ile karşılaştı. Pes etmedi ve bu belgeyi almak için uçağın Çekoslovakya’ya gönderilmesi için izin aldı ve uçak Ankara’dan sökülerek trenle Prag’a gönderildi. Prag’da ki uzun uğraşları sonucunda büyük bir kutlamayla uçağına sertifikası aldı ve uçarak Türkiye’ye geldi. Açıkçası bunca engele rağmen asla pes etmeyip amacına ulaşması çok gurur verici bir şey.
Maalesef ki büyük bir gerçek olan başarılı insanların önünü kapatma olayı onun da yakasına yapıştı ve gelen bir telgrafla büyük yardımcının işine son verildi. Bu da yetmezmiş gibi ödenen uçuş tazminatı kesilerek uçağı uçuştan men edildi. O da kurumdan tekrar ayrıldı. Yılmadı ve bu sefer de bir havacılık okulu açtı. Okula 12 kişi kaydoldu ve içlerinden birisi de Türkiye’nin ilk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen’di.
Bu sefer Türk Hava Kurumu mühendislik eğitimi için onu Almanya’ya gönderdi. Vecihi Hürkuş, tam 2 yıl sonra mezun oldu ve diplomasını aldı. Türkiye’ye döndüğünde “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesi” almak istedi ama yetkililer “iki yılda mühendis olunmaz” diye şaka gibi bir gerekçeyle bunu kabul etmediler. Uğraşları sonucu Danıştay kararı ile kabul ettirdi ama bu seferde zamanının teknik imkanlarının hiç olmadığı Van’a tayin edildi. Engellerin ardı arkası kesilmemesi üzerine istifa ederek kurumdan ayrıldı. Sonrasında 1915-1925 yılında yaşamış olduğu tüm olayları “Vecihi Havada” adlı kitabını çıkararak anlattı. 1954’lü yıllara kadar havacılık ile alakalı bir çok şey daha yaptı. Bu yılda birçok güçlüklerle kurduğu Hürkuş Hava Yolları’nı ayakta tutmaya çalıştı. Ama gelin görün ki artı şaşırmayacağımız bir şekilde kazalar, kaçırılmalar, sabotajlar derken tüm uçaklar uçuştan men edildi.
Hayatının sonlarında bile çok sıkıntı çekmiş, borçlandırılmış, uçamayacak duruma düşürülen uçaklarının sigorta giderleri ve bunların faizleri borcuna eklenmiş, icra takipleri, davalar nedeni ile vatana hizmet tertibinden kendisine bağlanan çok yetersiz maaşına bile haciz kondu.
Ankara’da anılarını yazarken, beyin kanamasından komaya girdi. Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuş, insanların aya ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
Ülkemiz adına imkan verilseydi belki çok daha iyi işler başarabilecek bir insanın bu denli sıkıntılara rağmen pes etmeden sürekli ileriye bakması beni çok etkiledi açıkçası. İnanıyorum ki şuan bile onun gibi iyi işler başarabilecek insanlar ülkemizde vardır. Pek mümkün görünmese de inşallah onların önü de kesilmez aksine destek olunarak daha ileriye gitmemize yardımcı olurlar.

Umarım…