You are currently viewing Hayvan Sevmek Üzerine Bir Sohbet

Hayvan Sevmek Üzerine Bir Sohbet

 Hayvan sevgisi her insanda bulunması gereken elzem bir duygudur. Özellikle çocuklar için çok önemlidir çünkü küçüklükten itibaren hayvan sevgisi aşılanmış bir çocuk, bütün canlılara merhamet etmeye ve yardım etmeye oldukça yatkındır. Hayvanları seven çocuklar genelde ruhsal bir problemi olmayan çocuklardır. Geleceğin mimarları olan çocukların sevgiden, merhametten bir haber, duygusuz insanlar olmasını tabi ki istemeyiz. 

Hayvan sevmeyen, kedi mamalarını inatla döken, köpekleri tasmalarından tutup sürükleyen, minicik yavru kuşu bile tekme atarak kovalayan, karınca yuvası görünce özellikle üstüne basan, en kötüsü de kendi zevkleri için hayvanların canlı canlı yüzülmesine izin veren insanları asla anlamıyorum ve genelde böyle insanlardan uzak duruyorum. Zararsız, kendini ifade edemeyen canlılara merhamet göstermeyen, insanlara hiç göstermez diye düşünüyorum. Ama ya hayvanlardan korkanlar, onlar da mı merhametsiz ve sevgisiz? Tabi ki hayır. İnsanlar bu konuda terapiler alırken, bu korkuyu yenmek adına tedavi olmaya çalışırken onlara merhametsiz demek çok yanlış olur. Çünkü hayvan korkusu onların elinde olan bir şey değil ve bu konuda onlara elbette ki saygı duymalıyız. Fakat şunu da bilmek lazım ki hayvanlardan korkma güdüsü doğuştan gelen bir güdü değildir. Çocuklar doğduklarında tüm canlılara yönelik karşılıksız bir sevgi beslerler. Bir bebek nefret etmenin ne olduğunu bilmez. Bunu ona çevresi öğretir. Buradan hareketle insanların hayvanlardan korkmasını iki sebebe bağlayabiliriz. Birincisi çevresel faktörler, ikincisi ise tatsız deneyimler.

Bebeklerin öğrenme sürecinin en önemli parçası tabi ki taklit etmektir. Doğdukları andan itibaren yakın çevrelerinde kim varsa onları taklit ederler ve çoğu beceriyi bu yolla öğrenirler. Annesini ve babasını konuşurken gören çocuk, onların ağız hareketlerini taklit eder. Yemek yerken görür ve kaşığı tutuşlarını taklit eder.  Yürürken görür ve adımlarını taklit eder. Yani çocuklar verilen öğütleri tutmak yerine gördüklerini taklit etmeye daha yatkındırlar. Bu bağlamda eğer çocuğun yakın çevresi hayvanlar hakkında duyarlı değilse ve kedi, köpek sevmekten imtina ediyorlarsa çocuk da hayvanlara yaklaşmaktan çekinir. Çünkü çocuk onun gözü önünde bir kediyi sevecek, kedinin ilgilenilmesi gereken bir canlı olduğunu gösterecek ve bunun herkesin sorumluluğu olduğu düşüncesini aşılayacak birine ihtiyacı vardır. Eğer çocuğun etrafında böyle biri yoksa, çocuk hayvanlarla bir araya getirilmiyorsa ve ona hayvanları görünce hemen kaçması gerektiği söyleniyorsa bu çocuğun hayvanlardan korkması ve onları sevmemesi gayet doğal bir durum. Yani çocuk hayvandan korkarak doğmuyor, ona hayvanlardan korkmayı çevresi öğretiyor. İleride bu çocuklar büyüyüp ebeveyn olduklarında onlar da yüksek ihtimalle çocuklarını aynı doğrultuda ve aynı şeyleri belki de farkında olmadan öğreterek büyütecekler. Birisi çıkıp döngüyü bozmadığı sürece bu düzen böyle sürüp gidecek. Bu yüzden anneler ve babalar hayvanlardan korksa bile bunu çocuğa belli etmemeliler ve çocuğunda aynı korkuya sahip olmaması için biraz çaba göstermeliler.

Korkunun bir diğer sebebi ise tatsız deneyimler. Bu konuda özellikle başı boş sokak hayvanları hakkında konuşmak gerekli. Bazen belediyelerin gerekli hizmeti sağlamaması bazen de yeterli şartlarımız olmamasından dolayı sokak hayvanlarının sayısı çok hızlı ve durdurulamaz şekilde artıyor. Köpeklerin tek seferde 4-5 yavrusunun olabildiğini bildiğimizden bu sayıyı sokaktaki başı boş köpeklerle çarpınca popülasyon artış hızını herkes tahmin edebilir. Bu hızlı artışın doğurduğu bazı sebepler var. Bu hayvanların kalacak yere ve yemeğe ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçları karşılanmadıkları zaman normal olarak saldırganlaşıyorlar ve sürüler halinde sokaklarda caddelerde dolaşıyorlar. Hal böyle olunca sürekli havlayıp çevreyi rahatsız etmeleri ve insanlara saldırmaları kaçınılmaz oluyor. Küçük yaşlarda köpek saldırılarına maruz kalan çocukların bu travmayı atlatmaları çok zor olabilir ve çok üzücü sonuçları olabilir. Bu saldırı olaylarından sonra insanlarda bir hayvan önyargısı oluşuyor ve hayvan karşıtlarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Bunun çözümü tüm sokak hayvanlarının denetim altına alınması, aşılanması ve kısırlaştırılmasından geçer. Böylece ne köpekler aç kalıp saldırganlaşır ne de çocuklar ya da yetişkinler hayvanlardan zarar görür.

Hayvan sevmenin insan vücuduna yararlı bir aktivite olduğu bilimsel olarak doğrulanmış bir gerçektir. Stresli hissettiği bir anda kedi sevmesi, insanın stres seviyesini düşürür ve kalp atış hızını normal seviyeye düşürür. Ayrıca kedi mırıldamasının insanı rahatlattığı ve sakinleştirdiği söylenir. Evde hayvan beslemek aile bireyleri arasındaki gerginlikleri de azaltır. Yakın çevremden duyduğuma göre kedi beslemeye başladıktan sonra evlerindeki tartışmalar oldukça azalmış. Çünkü kediler havadaki gerginliği hissedip herkesi sakinleştirmeye çalışıyormuş. Zaten o kadar sevimliler ki, ben ne zaman bir kedi görsem gerginliğimi hemen unutuyorum ve odağım ona kayıyor 🙂

Bir yanıt yazın