Zamanın kıymeti yaşlandıkça anlam bulmaya başlar. Zira tecrübe kavramanın en acı ama en etkili yoludur. İnsanlar hayatlarında bir anlam arama eğilimindedir. Bu eğilimde olmamak ise boşa geçen zamanı temsil eder. Birçokları yaşamın anlamı kendilerine sunacağına inanır lâkin bu bir yanılsamadan ilerisi değil. Maalesef ki hayat nesnedir, bizler ona ne atfedersek o şekli alır. Peki ya o zaman anlam arayışı anlamsız bir paradoks mudur?
Tabiî ki hayır. Hayat her ne kadar nesnelse her bireyin zihni de bir o kadar özneldir. Belirli bir olgunluktan sonra sistemin kişilere dayattığı kabullerden çıkamayanlar anlamsız bir hayat sürmeye mahkûmlardır. Ne yazık ki düzenlerimizi özel olmayan kavramlara dayatmaktayız. “Anlam” ve “araç” birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki olgudur. Anlamı bulmak ise kişinin farkındalık düzeyi ile başlar. Her bir hissin, duyunun, dokunuşun farkında olunmadan anlam bulunamaz. O basit anlamı bulabilen kimse buna ulaşmak için araçlarını belirlemelidir.
Anlam denen şeyi bu satırlarda abarttığımı sanmayın. Her kişinin bulduğu anlam bir diğeri için basit gelebilir. Fakat önemli olan anlama olan inanıştır. İnanç; mücadele azmini getirir, mücadele ise yolu kesinleştirir. Kiminin anlamı aşk kiminin anlamı müziktir. Belki de yardım etmektir hayatın anlamı kim bilir?
En iyi sen bilirsin anlamın ne olduğunu. Zira dünden bugüne; yüzlerce yıl içinde yaşadığımız dünya asla bir anlama sahip olmadı. O da her canlı gibi yaşayıp ölmeyi bekliyor. Koca bir evren yatıyor zihinlerimizin içinde. Peki, bu koca evrende yaşanabilir bir dünya bulabilmek mümkün mü? Elbet mümkün eğer sadece anlamını bulabilirsen.
Acı bir veda, kayıp bir zaman veya sonbahar melteminin rüzgârında bulabilirsin yıllardır aradığını. Unutmamak gerekir ki çaba ve gayret olmadan gelmez aranan hiçbir şey. Şansa bağlı yaşayanlar tedirginliğe mahkûmdurlar.
“Belki de yardım etmektir hayatın anlamı kim bilir?” Yazınız çok hoşumuza gitti, teşekkürler bizimle paylaştığınız için 🙂