Karda yeşeren çiçek…Nam-ı diğer KARDELEN
Okuduğum bir yazıda anlamı aynı şöyle idi.
“Kışı bekleyip de bembeyaz karlar yağdığında açan çiçek yani kardelen, her yerde sevdiğini arar; ama bulamaz. Ümidini yitiren çiçek sonunda üzüntüsünden boynunu büker, soğuğa daha fazla dayanamayıp karların üzerinde ölür gider… İşte o gün bu gündür karda açan ve sevgilisini bekleyen o çiçeğin adıdır Kardelen“
Buna izin vermeyeceğim!
O isminin anlamı ile aynı kaderi paylaşmana ne olursa olsun izin vermeyeceğim…
Bu karanlık yerde daha ne kadar kalacaktım bilmiyordum. Kardelen’i daha fazla yalnız bırakmamalıydım. Kim bilir ne yapıyordur şimdi.
Gözlerimi açtığımda gözüme ilk ilişen şey serum du. Nerde olduğumu anlamıştım. Hastanedeydim. Kokusundan nefret ettiğim yerdeydim. Kardelen nerdeydi. Neden burda değildi. Öyleyse buraya nasıl gelmiştim. Zihnimin yakamı bırakmayan soruları yine bana rahat vermiyordu. Başımda da rahatsız edici bir ağrı vardı.
Birkaç dakika sonra kapı açılmıştı ve gözlerim kapıya kilitlenmişti. Biliyordum o gelmişti. Kardelen… Sanki çok uzun süre görmemişim gibi özlemiştim onu. Başımın ağrısı bile geçmişti. Kalp atışlarım yükselmişti ve onun yeşil gözlerinin gülüşünü görmek için can atıyordum. İçeri girenin o olmadığını anlayınca hayal kırıklığı hissi ruhumu ele geçirmişti. Gülümseyen gözlerim yerini yerle bir olmuş bir ruhun yansımasını betimliyordu.
Odaya giren kişi Abim di.
Kendisi bir Cerrah asistanıydı ve belli ki onun çalıştığı hastanedeydim.
Hafif kuşkulu gözlerle ” Ne yaptın yine kendine” sorusunu yöneltmişti bana. Pek hazetmezdi benden ama yinede severdi beni. (Abi-Kardeş)tik ne de olsa. Genel olarak insanların bakış açısına eleştirel ve sorgulayıcı yaklaştığım için başım sürekli belaya girerdi. Abim de sürekli çevremi yatıştırmaya çalışırdı. Buda abimin gözünde bana karşı en büyük öfke sebebiydi. Beni bu halimden vazgeçiremedi ama kendisini dizginleyebilen bir yapısı vardı. Gözlerinden herşeyi okuyabiliyordum. Bir yandan öfkesini dizginlemeye çalışan bir yandan da tedirginliğini saklayamayan bir insanın bakışlarıydı.
Buraya nasıl geldiğimi sordum ona biraz bakıştıktan sonra. Başını sağa sola sallayarak ” Erem..Uslanmayacaksın değil mi ?” demişti. Kardelen nerde o neden burda değil ? diye ikinci bir soru sormuştum ve gözleri bana yönelmişti.
Bir süre sonra dediği tek şey ” 1 saat sonra taburcu olabilirsin, burda daha fazla yer işgal etme” olmuştu.
Başımı öne eğip ” Dağ evine gidiyorum ” dedim usulca. Bir süre sessiz kaldıktan sonra telefonunu açık tut demişti ve odadan ayrılmıştı.
O 1 saati bekleyecek kadar vaktim yoktu. Kardeleni bulmalıydım. Ona söz vermiştim…

Hastane koridoru anlam veremediğim bir şekilde karanlıktı. Duvardan destek alarak yürümeye devam ediyordum. Bir kaç adımdan sonra bir ağlama sesi duymuştum. Biraz uzaktan geliyordu. Ağlama sesini duyar duymaz ansızın başıma inanılmaz derecede bir sancı girmişti ve etkisiyle dizlerimin üstüne çökmüştüm. Ağlama sesi de aynı şiddetiyle artmıştı. Neydi bu ?
Zar zor ayağa kalkıp yürümeye devam ettim sesin geldiği yöne doğru ama ses sanki benden uzaklaşıyordu yada azalıyordu. Anlam veremiyordum… Hastane kapısına kadar gelmiştim ama Kardelenden hiçbir haber yoktu. Hiçbir yerde görememiştim onu. Dışarısı soğuktu ve kar yağıyordu. Yüksekler çoktan karla örtülüydü. Ne kadar zamandır burdaydım bilmiyordum. Aklıma sadece şu senaryo geliyordu ki başka bir açıklaması yoktu.
Kardelen beni o halde görünce ne yapacağını düşünürken telefonumu alıp yardım çağırmak istedi. Alfabenin ilk sırasında ki Abim numarasını görünce aradı ve iletişime geçti. Abimde geldi ve beni aldı. Kardelen hiçbir yerde yoktu emindim. Heryere bakmıştım. Bu demek oluyor du ki kardeleni benimle birlikte getirmemişti. NEDEN!!!!?
Dışarı çıktığımda Aracımı dışarda görmüştüm ve anahtarı da cebimdeydi. Anlaşılan dağ evine yanlız gelmemişti. Yanında birisini daha getirmişti. Ancak beni kurtarmasına rağmen öfkemi dizginleyemiyordum abime karşı. Neden Kardeleni getirmemişti… Düşündükçe öfkeme yenik düşüyordum.
Bir yandan başımı tutarken bir yandan da aracıma doğru yürüdüm ve bindim. Ne yapıp edip en kısa sürede dağ evine gitmeliydim. Arabaya bindikten sonra o ağlama sesini yeniden duymuştum. Çevreme bakıyordum bir sürü insan vardı ama ayırt edemiyordum. Muhtemelen o ses burdan geliyordu.
Herneyse diyip yola koyulmuştum. Aklımda Kardelen kalbimde gülüşü ve gözleri vardı. Aklıma her geldiğinde gaza biraz daha yükleniyordum. Yükseklere çıktıkça hava soğumaya başlamıştı ve kar fırtınasıda yavaştan keskin yüzünü gösteriyordu. Kontrolsüz bir şekilde kullanıyordum ama umrumda değildi. Aklımda bir tek şey vardı. Kardelen…
15 dk sonra evimi görmüştüm. Bacası tütüyordu..
Biliyordum ordaydın… Bir yanım onu bulduğuma sevinirken diğer yanım abime öfkem gittikçe artıyordu. Arabamı evin önüne çektikten sonra aceleyle dışarıya çıktım. O sert soğuğu yemem ile başıma giren o sert ağrıyla karşılaşmam yine bir olmuştu. Dayanılmaz bir ağrı başımdan vücuduma doğru yayılıyordu sanki. Kendimi toplamak zorundaydım. Yalpalaya yalpalaya kapıya kadar atmıştım kendimi. Kapıyı bir kaç kez çalmamdan sonra kapı açılmıştı…
Kapı açılınca beni o gören gözlerinin gülümsemesiyle bana sarılmıştı gözyaşlarıyla Kardelen. Hüngür hüngür alıyordu omzumda.
Yanındayım Kardelen. Sana söz verdiğim gibi seni asla bırakmayacağım.
Şükürler olsun Erem diyerek daha sıkı sarılmıştı bana. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Onun bu mutluluğu tüylerimi diken diken ediyor beni daha büyük sevinçlere boğuyordu. Kokusu, sesi, gözleri ile yeniden karşımdaydı. Kalbimi yine zapt edemiyordum. Benim içeriye kadar yürümeme yardım ettikten sonra sandalyeye oturtmuştu. ” Çok üşümüşsündür sıcak bir kahve iyi gelir sana” diyip hemen ardından mutfağa yönelmişti. Ardından sadece bakakalmıştım. Gözleri mutluluğu her seferinde beni alt üst ediyor, tüm prangalarımı kırıyor ve beni mutluluk adına özgür bırakıyordu. Ondan önce hiç yaşamadığım, tecrübe etmediğim bu duygular yine kalbime hücum ediyordu. Gözlerim yeniden doluyordu.
Yanıma kahvelerle tekrar geldiğinde başımın durumunu, ağrısını hiç düşünmeden ona sarılmıştım. Sanki yıllarca göremediğim, hasretinden yanıp kül olduğum ve sonunda buluşmuşuz gibi sarılmıştım.

Birlikte fırtınayı gören bir pencerenin karşısına kahvelerimizi içmeye başlamıştık. Mutluluğumu bölebilecek hiçbirşey yoktu… olmamalıydı…
Bu düşüncemden sonra evin kapısına 3 kez tıklatılmıştı. Belli ki biraz erken konuştum. Kardelen tedirgin olmuş bir şekilde kapıya doğru bakmaya başlamıştı. Onun tedirginliğini anlayıp ‘sorun yok merak etme ben burdayım’ diyip kalkmıştım. Ancak Kardelen elimi bırakmamıştı ve sadece gözlerime bakıyordu yaşlı gözlerle. Gitmemi istemiyordu. Anlam veremiyordum ama bakışlarının şiddeti beni olanca gücü ile tedirgin etmişti. Elini yavaşça bırakıp kapıya yönelmiştim. Bir kaç adım sonra tekrar 3 kez kapı çalınmıştı. Kardeleni bu denli tedirgin edecek olan şey her ne ise pişman olacağı kesindi.
Kapıyı sert bir şekilde açmıştım.
Hiç beklemediğim birisi karşımdaydı.
Abim…
“Burda ne arıyorsun” diye sormadan edemedim ciddiyetle.
Bana bakıp ” Aynı şeyi ben senin için soracaktım Erem” diye cevap vermişti.
“İçeriye gel dışarısı soğuk, gelde neden burda olduğumu anlarsın” demiştim
Yavaşça içeriye girmişti. Bir koltuğa oturup etrafı süzmeye başlamıştı.. O arada Kardelene baktığımda korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Ona herşey yolunda merak etme şeklinde el hareketlerim ile sakinleştirmeye çalışıyordum.
Sonra Abime dönüp, ” Saygısızlık etmiyormusun misafirime karşı” diye çıkışmıştım Kardelene selam vermeyince.
Abim sadece gözlerimin içine baktı ve hiçbir şey söylemedi.
Başını öne eğerek ” Erem, burdan gitmeliyiz. İyi değilsin” demişti.
“Başımdaki hafif yaralanmadan dolayı mı bunu söylüyorsun şimdi” dedim ona. Ben iyiyim hemde her zamankinden daha iyiyim. Belkide görmek istemedin ama tanıştırayım. Bu Kardelen, benim en değerli misafirim. İnsanlara karşı saygılı olmamı küçüklüğümden beri bana tembihleyen kişi olarak bu yaptığın saygısızlığın bir açıklaması varmı ?” diye çıkışmam ile Abim başını kaldırıp “EREM!!” diye bağırması bir olmuştu gözleri yaşlı bir şekilde.
Tüylerim diken diken olmuştu. İçimi saran korku hissinin nedenini anlayamıyor çözümleyemiyordum. Kalbime baskı yapan bu korku ve dehşet hissi ile neden karşı karşıyaydım.
Bana bu şekilde bağırdığı içinmiydi. HAYIR…
Kendisini bir kez bile ağlarken ve bu şekilde bakarken görmediğim içindi. İlk kez bu şekilde gözlerime bakıyordu. Sayısız kişinin ölümünü görmüş, duymuş ve soğukkanlılık ile tek göz yaşı dökmemiş birisi, yüzüme bakarken gözyaşlarına hakim olamayan ve gözlerinde çaresizliğin anlamını taşıyan bakışlar ile karşılıyordu beni. Beni ürperten en büyük şey bu olmuştu. Öfkemin yerini korku almaya başlamıştı.

Bana söylediği ilk kelime şu olmuştu gözyaşları ile…
“Erem… Bu odada sadece ikimiz varız…”
Tekrar öfkelenmiştim ve ” Saygısızlığının bir sınırı yok mu ?” diye bağırmıştım ona karşı.
Abim konuşmasına devam etmişti.
“ Yıllar önce sahildeki bankta bir kız ile konuşuyordun hatırlıyormusun. Sana seslenip yanıma çağırmıştım. Bir kaç şey daha söyleyip ayrılmıştın onun yanından ve yanıma gelmiştin. Beraber yolda yürürken çok mutlu olduğunu farkettim. Seni ilk kez bir şeyden bu kadar mutlu olmuş şekilde görüyordum inan bana. Yerinde duramıyordun koşuşturuyordun sürekli sağa sola. Seni zapt edemiyordum, etmekte istemiyordum bu denli mutluluğuna gölge düşürmemek için. Ancak bu mutluluğun dozunu kaçırıp kendini yola atacağını düşünememiştim. Hızla gelen bir araç seni farkettiğinde çok geçti. Yavaşlamaya çalışsa da yeterli değildi ve sana çarpması ile başını kaldırıma vurman arasında pek bir süre geçmemişti. Şahit olduğum bu olayda kanım donmuştu. Ailemden geriye kalan tek kişi kanlar içinde kaldırımda yatıyordu. Kontrolümü bilincimi kaybetmek üzereydim..
Seni kucakladığım gibi 300 metre ilerideki hastaneye yetiştirdim. Bir saniye bile başından ayrılmadım. Ameliyattaydın. 6 saat boyunca ameliyatta kaldın ve onu takip eden bir kaç ameliyata daha girdin. Korku dolu gözlerle olanları izliyordum sadece. En son yoğun bakıma alındığında doktor ile konuştum. Başına aldığın ciddi darbeden dolayı beyindeki bazı bölgelerin ve kimyasalların zarar gördüğünü ve bundan dolayı fiziksel olarak bir etkisi olmayacağını ancak zihinsel olarak ciddi etkilerin olabileceğini söylemişti.

1 hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra normal odaya alınmıştın. O normal odaya alındığın ilk gün bana Beyin cerrahı olma kararı aldırmıştın Erem…
O yatakta yatarken bir isim sayıklıyordun sürekli. “Kardelen…” Sahilde konuştuğun o kızın ismi olduğuna şüphe yoktu. O günden bu yana gözle görülür davranışsal veya zihinsel bir anormalliğini görmemiştim. Taki bu güne kadar. Beni telefonla aradın ve dağ evinde olduğunu söyledin hatırlıyormusun ? Başından kan aktığını söylediğin anda telefonu kapatıp yanıma arkadaşımı aldım ve arabama atlar atlamaz yanına geldim. Yatakta kanlar içinde yatıyordun. Bilincin kapalıydı. Odada kimse yoktu. Yürüdüğün yoldaki kar ve kan izlerinde sadece tek kişinin adımları vardı. SENİN. Seni hastaneye getirdik ve ameliyata aldık. Bir kaç dikişlik bir operasyondan sonra odaya aldık seni. Uyanınca o ismi bana sormuştun. Böyle birisinin orda olmadığına veya o günden sonra o isimde birisi ile görüşmediğine adım gibi emindim. Bu yüzden şüphe ettiğim korkumun gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek için seni rahat bıraktım. Gideceğin yer belliydi burasıydı. Ardından geldim ve seni şimdi burda bu şekilde görüyorum EREM. Özür dilerim… Bu konuda daha önceden bunu farkedemediğim için…”
Abimin söylediklerine anlam veremiyordum. O burda… yanı başımda… Arkamı dönüp Kardelene baktığımda bana göz yaşları ile sadece gülümsüyordu. Neler oluyordu. Mutluluktan mı ağlıyordu. Ona doğru yürüdüm ağır adımlarla.
Bu da neydi. Yürürken zaman yavaşlamış ve gözlerime bazı görüntüler anılar akmaya başlamıştı.
O ilk arabayı gerçekten görmüşmüydüm..Geri döndüğümde o uçurumdaki o kızı o yeşili görmemişmiydim. Onu kurtarıp buraya kadar getirmedimmi. Okadar konuşma okadar yaşadığım şeyler tamamen zihnimin oyunumuydu… Hayalden ibaretmiydi…
Felaketime doğru ilerliyordum.
Bu korkunç sorular aklımdan geçerken Kardelenin yanına kadar geldim. O güzel gözleri yaşlı, mutlu ama hüzünlü bir şekilde gülümsüyordu. Yanağını okşamak için elimi uzattığımda, ona dokunamadım…
Sayısız kardelen yaprakları yavaşça etrafa doğru dağılmaya başlamıştı gözlerimin önünde. Dudaklarım yarı açık sadece gördüklerimi… yada zihnimin oyunlarını izliyordum…
Kabullenemiyorum.. Bunu kabul etmek istemiyorum. Yavaş yavaş yok oluyordu gözlerimin önünden.
Bir saniye daha düşünmeden arkamı dönüp koşmaya başlamıştım. Evden kapıyı kırarcasına çıktım ve o fırtına da ve sadece koştum.. Ağlayamıyordum artık. Geriye kalan ruhumu da kaybetmiştim sanki. Arkamdan koşarak gelen Abimin o anlattıklarının yalan olmasını umarak Kardeleni kurtardığım yere kadar koştum. Oraya kadar gelince onu çıkardığım yere doğru baktım.
O anda elimden gelen tek şey dizlerimin üstüne çökmek oldu.
Ne parçalanmış kıyafet izleri… ne hafif kan izleri… Tek bir emare bile yoktu. Sadece onu kurtardığımı gördüğüm yere bakıyordum.
Peki…bunca yaşadıklarım, yaşadığımı zannetiklerim, şeyler duygular, hisler, mutluluklar, hayalken, yaşanmamışken..
Benim yaşamam doğru mu…?

İlk fırsatta okumaya geldim. Açıkçası bence gayet güzel ve heyecanlı ilerliyor. Elinize sağlık, devamını bekliyoruz. 🙂
Bu arada mesleğiniz nedir?
Beğenmenize gerçekten çok sevindim. Özel bir firmada kontrolörüm. Ancak ilgi alanı olarak vakit buldukça hikayeler yazıyorum . İlk kez de burda paylaşmaya başladım. Sizlerin geri dönütleri, ilgisi , fikir ve düşünceleri, ben ve diğer hikaye,düşünce,bilgi yazarları, yani genel olarak yazarlar açısından mutluluk ve moral kaynağı oluyor.
Diğer yandan evet devamı gelecek… 🙂
Elinize sağlık gerçekten hoş ve sürükleyici bir yazı olmuş . İlk bölümden bu yana okudum ve cidden duygular olsun zihinde canlandırılabilmesi olsun etkileyici detaylara sahip. Devamı olacak mı gerçekten merak ediyorum böyle şeyler dikkatimi çeker genelde.
İlginizi ve beğeninizi en çokta hissettirmeyi istediğim duyguları aktarabildiysem eğer benden mutlusu yok.
Evet devamı gelecek bir hikaye 😀
Bir gün sizinle tanışmayı çok isterim, inşallah nasip olur. 🙂
Bende çok isterim. Nasip olursa bir gün inşallah 🙂