Herkese merhaba. Uzun soluklu olmasını temenni ettiğim yazı serimin birinci bölümüyle karşınızdayım. Canım arkadaşımın gözünün nuru olan Mimoza’daki yazıları büyük zevkle okuyorum ve ben de burada bir iz bırakmak istiyorum. İstanbul’da yaşamayı da gezmeyi de çok seviyorum. Bu sebeple İstanbul’u seyrederken çektiğim fotoğrafları, öğrendiklerimi ve deneyimlerimi kendimce yazmaya karar verdim. Umuyorum siz de beğenirsiniz ve gelip kendi gözünüzle görmek istersiniz..
Resim Müzesine giriş
Birinci Bölüm : RESİM MÜZESİ
Resim müzesi, İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Dolmabahçe sarayının dört ana bölümünden birinde, veliaht dairesindedir. Daire dediğime bakmayın bence ismi mini saray olmalıydı. 1855 yılında Osmanlı veliahtlarının konaklaması için inşa edilmiş, daha sonra bir süre İstanbul Resim ve Heykel Müzesine ev sahipliği yapmış. Şu anda ise T.C. Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı’na bağlı Resim müzesi olarak bizleri ağırlamaya devam ediyor.

Müze giriş katı ve 1. kattan oluşuyor. Daha içeri girmeden, bahçede yürürken bile insanı etkileyen bir Dolmabahçe atmosferi var. Girişte lobiden bilet alınabiliyor, müze kart geçerli, öğretmen ve öğrenciler için 10 TL, yetişkinler için 30 TL ücreti var. Harcadığım en iyi 10 liralardan biriydi 😀 Müzeye girdiğimde ilk merak ettiğim şey bu resimlerin nereden geldiği ve hangi kategorilere göre sergilendiği oldu. Eğer siz de merak ettiyseniz hemen öğrendiklerimi aktarayım. Burada bulunan eserler padişahlar için yapılan, onlara hediye edilen veya bizzat padişahların aldığı resimler, Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayından getirilen resimler ve ünlü Türk ressamların çizdiği resimlermiş. Müzede 34 ayrı sergi salonu bulunuyor ve bütün eserler 11 ana başlık altında ayrılmış. Ayrıntılı incelemek isterseniz ; https://www.millisaraylar.gov.tr/muzeler/resim-muzesi
Üst katta ağırlıklı olarak eski İstanbul tasvirleri , dünyanın her yerinden doğa manzaraları, ünlü Türk ressamların eserleri ve üst katın büyük salonunun kendisine ayrıldığı ‘Deniz Ressamı’ olarak bilinen İvan Konstantinoviç Ayvazovski’nin eserleri bulunuyor. Üst kata girişte bizi Ayvazovski’nin denizleri karşıladı. Ben çok etkilendim ve bir süre büyülenmiş gibi tablolara bakakaldım. İçerde karanlıktan hallice loş bir ortam var ve eserler tek tek aydınlatılmış. Bu sayede bütün ilgi onların üzerinde ve sadece izlemesi bile huzur ve keyif veriyor. Bayıldığım bir çok resim oldu ama maalesef sizlere gösteremeyeceğim çünkü eserlerin fotoğrafını çekmek yasak. İlk şaşkınlığımı attıktan sonra şöyle bir etrafa bakındım ve önce devasa avize daha sonra tavanlar dikkatimi çekti. Her tavanda farklı motifler, farklı resimler ve büyük işçilik var. O kadar güzeldi ki bir ara tavanları incelemekten başım döndü.

Giriş katta daha çok padişah portreleri, saraylardan kesitler , Osmanlı savaşları, Çanakkale savaşı, Fetih ve Fatih gibi tarih konulu resimler yer alıyor. Müzede resim harici sergilenen başka şeyler de var. Örneğin resimler için kullanılan aletler, kalemler, boyalar, yağlar ve bazı tamamlanmamış eskizler. Ayrıca alt katta gezilmeye açık küçük bir hamam da var.


Müzeyi gezdik bitti mi diye düşünmeyin. Müzeden çıktıktan sonra Dolmabahçe’nin denize nazır arka bahçesinde gezebilir, harika fotoğraflar çekebilir ve küçük havuzundaki kurbağaları (şu an iribaş evresindeler ben de ilk defa iribaş gördüm) seyredebilirsiniz. Not: bu bahçeye girmek için bilet almak zorunda değilsiniz. Alternatifler bahçeyle de sınırlı değil. Binanın içinde boğaz manzaralı, adını resimlerine bayıldığımız Şeker Ahmet Ali Paşadan alan, makul fiyatlı bir kafe var.

Toparlamak gerekirse, resim müzesini tamamen gezmek yaklaşık 3 saatimizi aldı. Bütün tanıdıklarıma burayı gezdirmek istiyorum ve beni bu müzeyle tanıştıran canım arkadaşım Ebrar’a teşekkür ediyorum. Sanata doyduk diyebilirim 🙂 Bu geziden maximum verim almak isterseniz, müzeden çıkıp Beşiktaş rıhtım boyunca yavaş yavaş yürüyüp Bombacı Fatihten bir İzmir bombası alıp (belki iki belki de üç neden olmasın) denize karşı sıcak sıcak yiyebilirsiniz. Valla biz öyle yaptık şahane de oldu. Umarım yazım sizde buraya karşı bir merak uyandırmıştır ve ‘Acaba anlattığı kadar var mı?’ diye düşünüyorsunuzdur. Resim alanına çok ilginiz olmasa bile asla sıkılmadan gezeceğinize eminim. İstanbul’un diğer seyirlik adreslerinde buluşmak üzere..